Koltukta tedirgince otururken aklım tamamen hala dışarda olan Louisteydi. Neredeyse bir saat olmuştu ve ortalarda yoktu. Gidip aramak istesem de inadım bir süre beni bu koltuğa oturtmuştu. Tabi gök gürleyene kadar...
Yağmur yağacağı ve tamamen hasta olabileceğini düşünerek evden hızla çıkmıştım. Havanın çok soğuk olması, yeni duş almış olmam beni durdurmuyordu. Aklımda olan tek şey Louisti ve başına ne geldiği...
Nereye gideceğimi dahi bilmiyordum. Bir kaç sokağı koşarcasına dolaşmıştım. Parklara, kalabalık alanlara bakmıştım ama bulamamıştım. Yağmur yağmaya başlayınca mecburen eve dönmüş ve çocukları çağırmıştım.
Onlar gelene kadar ev içinde endişe ile dolanıp durmustum. Artık tamamen korkmaya başlamıştım. Başına bir şeyde gelmiş olabilirdi. Ben nasıl bir gerizekalıydım.
"Harry sakin ol başım döndü." Diye mırıldandı Liam. Ne zaman geldiklerini bile bilmiyordum hatta eve ne zaman girdiklerini de.
"Kapıyı açık bırakmıştın." Diye aydınlattı beni Niall.
"Pekala." Diyip omuzlarımdan iterek beni koltuğa oturttu Liam. Kendisi de sakince yanıma oturunca gözlerini bana dikti.
"Söyle bakalım en son ne oldu?"
"Okula gitmek istedi izin vermedim ama polisi aradı ve ben de sinirlenip kapıya attım. Nereye giderse gidebileceğini söyledim." Hepsini bir nefeste söylemiştim ama hala yutkunamıyordum. Aşırı korkuyordum. Korkudan gözlerim doluyor bedenime ürperme yayılıyordu.
"Tamam sakin ol bulacağız. Okullara bakalım." Dedi Liam. Daha sonra gözleri zayn'e ve bilgisayarına kayınca sinirle laptobu kapattı.
"Zayn, ölü çocuk haberlerine bakmayı kes. Konu ciddi." Dedi Liam. Ölü mü?
"Ölü mü? Ne ölüsü? Ne?" Kendi kendime mırıldanırken niall bana bir bakış atmıştı ama bir şey dememişti.
"Hey sadece merak ettim." Diye kendini savundu Zayn. Hepimizin gözleri onu bulunca göz devirip konuşmaya devam etti.
"Hepinizin düşündüğünü biliyorum ama dile getiremiyorsunuz." Dedi zayn
"Sus Zayn sırası değil." Diye uyardı Liam.
"Ne demek istiyorsa desin." Dedim.
"Bak... bunu söyleyen olmak istemezdim ama." Dedi ve sözleri toparlamak için duraksadı. "Son zamanlarda bunu araştırıyorum ve Louis'in durumu, yani küçülmesi aynı şey gibi." Tekrar duraksayınca sinirle soludum. Nereye varmak istiyorsa varmalıydı. Vakit kaybediyorduk.
"Zayn kısa kes."
"Bak, benim dinimde ölmeden, insan tüm yaşamını baştan görürmüş. Peki ya Louis, tüm yaşamını baştan yaşıyorsa? Yani şeyden önce..."
Kalbim korku ile adeta durmuştu. Beynime oksijen gittiğini bile düşünmüyordum. Sadece zihnimde Zaynin sözleri yankılanıyordu.
"Ölmeden önce." Diye tamamladı Niall. Oda da ki herkesin benimle aynı korkuyu hissettiğini anlayabiliyordum.
"Sadece bir teori. Sakin olun, bunu sonra düşünürüz. Önceliğimiz Louis'i bulmak." Dedi Liam. Zorda olsa başımı sallayıp ayağa kalktım. Dışarı çıkana kadar kimseden tek bir kelime çıkmamıştı. Liam'ın yön bildirileri dışında da sessizdik.
Tittreyen ellerimi saklamak için uğraşıyordum. Görürlerse bile üşüdüğümü bahane edebilirdim ama sadece korkuydu. Korkuyordum. Hic korkmadığım kadar.
"Okullara gitmeliyiz. Sana oraya gitmek istediğini söylemişti." Dediğinde başımızla onaylayıp en yakın okula ilerledik.
Bir okulun tamamen dagıldığını görünce diğerine geçtik. Bu okulda mezuniyet vardı ve mezun olanlar konuşuyordu.
Çocukların arasında Louis olma ihtimalini düşünüp kalabalığın içine girdik.
Tek tek çocuklara baktık ama Louisten eser yoktu.
"Şimdi okulumuz 3-e sınıfından Louis Tomlinson "minik kuş'u söylemek için sahneye gelecek." Anons eden öğretmenle gözlerim sahneye odaklandı. Aynı anda Louisle beraber alkış tulfanı koptu. Louis üstünde nereden aldığını bilmediğim mezuniyet ceketi ve başında ki yırtık futbol topu ile elinde mikrofona doğru şarkı (?) Söylüyordu.
"Mini mini bir kuş donmuştu--" resmen utançla yerime sinmemek için zor durdum.
"Pencereme konmuştu--" şarkıya devam ederken utançla başımı eğdim. Bu gerçekten oluyor olamazdı.
Neyse ki şarkıyı çok uzatmadan bitirdi ve sahneden indi. Benden önce Niall onu kolundan tutarak arka tarafa çekiştirdi.
"Hey çakma fanta, bırak beni." Diye sitem etti Louis. Niall lakaba alınmış gibi elini kalbine götürmüştü.
Çocukları umursamadan öne geçip dizlerimin üstüne çöktüm. Kollarımı Louis'e sarıp başımı omzuna yasladım. Şuana kadar tuttuğum göz yaşlarımı artık tutamıyordum.
"Özür dilerim. Lütfen ben git desem bile gitme. Özür dilerim. Lütfen louis. Beni bırakma. " gözyaşlarım arasında mırıldandım. Eli yavaşça saçımı okşayınca kollarım içindeki bedenle beraber genişledi. Başımı geri çekince karşımda yine 26 yaşında ki Louis'i görmüştüm. Göz yaşlarımı silip iyice sarıldım.
"Seni bırakmayacağım Harry."
Önümüzdeki 10 gün yb atamayabilirim üzgünüm♡
Ve bu sürekli küçülme büyülme işinin kafa karıstırdığının farkındayım ama kitabı böyle ilerletmesem direk final yapmak zorunda kalırım. Bu yüzden kafanız karışırsa sormaktan çekinmeyin.