Elimde ki balkabağını oymaya çalışırken o kadar çok elimi kesmiştim ki, her parmağım da bir yara bandı vardı. Hala inatla oymaya devam ediyordum. Louis ara sıra beni kontrol ediyordu. Bunu fark etsemde asla göz temasında bulunmuyordum.
Louis'in bir kaç yıl geriye gitmiş olması bende bir kaç anının canlanmasını sağlamıştı. Beni her daim seven Louis'i hatırlatmıştı. O gözleri hala ilk günki gibi parlıyordu.
Titreyen elimin üzerinde ince kemikli parmaklar hissedince gözlerimi yumup kendimi sakinleştirmek adına derin bir nefes alıp verdim. Olan her şeyi Louise anlatmak zorunda kalmıştım. Hatırlayıp hatırlamadığını bilmiyordum ama bana her koşulda inandığını söylemişti.
Ne yazık ki ölebileceğini de söylemiştim. Endişemin kaynağını biliyor, kendisi de korkuyordu ama beni sakinleştirmeye çalışıyordu.
"Belki.." demişti. "Belki...nedenini bulursak durdurabiliriz."
Fakat nedenini ben zaten bulmuştum. Nedeni bendim. Onu öldüren bendim.
"Harry." adımı duyarak gözlerimi ona çıkartmıştım. Korkuyordu ama belli etmiyordu.
"Ben ölmekten korkmuyorum Hazz." demişti.
"Ölmeni istemiyorum."
"Senle ayrıldığım bir gelecektense, seni severek öldüğüm geçmişi tercih ederim." demişti.
o an hissettiğim her duyguyu tekrar yaşıyordum. Elimde tamamen içi boşaltılmış olan balkabağını bir kenara koyup diğer elimle elimi tutan eline sarıldım.
Deli gibi ağlamak istiyordum. Yapamıyordum. Şuan cadılar bayramı ile uğraşmak bile istemiyordum ama aklıma dağıtmazsam delireceğimi hissetmiştim. Lekelenen ellerimi yıkamak için lavaboya gittiğimde Louis'in beni izlediğini fark edebiliyordum. Asıl korkması gereken benken benim için endişelenen yine oydu.
Dolan gözlerimi ellerimden başka yere çevirmiyordum. Başımı kaldırdığım an ağlayacak gibi hissediyordum.
Kokusu burnuma dolmaya başladığında tuttuğum gözyaşları usulca akmaya başladı. Ya son kez kokusunu alıyorsam diye düşünmekten kendimi alamadım.
Ince kolları omuzlarımı sarıp göğsüne çektiğinde ellerim iki yanıma doğru düştü. Çenesini başıma yaslayıp ağlamama izin vermişti.
"Harry."
Cevap vermek yerine kesik kesik ağlamaya devam ettim. Zaten konuşacak irade de bulamıyordum kendimde.
"İlerde ne yaşıyoruz bilmem mümkün değil ama..." deyip durdu derin bir nefes alıp burnunu saçlarım arasına yerleştirdi.
"...ama şuan seni her şeyden çok seviyorum. Bu gelecekte de değişmeyecek."
"A-ama, benden a-ayrıldın. Benden gittin" Dedim nefeslerim arasında. Ağlamaktan konuşamıyordum bile.
Louis buna cevap vermeyip kollarını etrafımda iyice sıkılaştırdı.
"O zaman buna izin verme. Gitmeme izin verme."
Bunu nasıl yapacağımı bilemediğim için titreyerek derin nefesler almaya devam ettim. Buna kesinlikle izin vermeyecektim. Son şansımdı ve bir şekilde düzeltmek zorundaydım.
Kapının çalmasıyla toparlanıp yüzümü yıkamak için lavaboya döndüm. Louis iç çekerek kapıyı açmaya gitti. Yüzüme soğuk suyu çarpıp iyice kendime gelmeye çalışırken çocukların sesleri kulağıma doluyordu.
Yüzümü kurulayıp ağladığımın belli olmamasını umarak salona ilerledim. Çocuklar gülerek birbirlerine Louisin çocukluk hallerini anlatıyorlardı.