-Baban sadece gölgeleri değil, karanlığı da kontrol edebiliyordu Anthony! Yıllar geçtikçe gücünün tüm sınırlarını keşfetti. Bu sırada benim ne yaptığımı düşünüyorsun!? Şimdi Anthony... Bana tüm gücünü göster!
Ne yapabilirdimki? Daha güçlerimi nasıl kullanacağım ile ilgili hiçbirşey bilmiyordum. En ufak bir fikrim olmadan ona saldırmak çok salakça olurdu ama kaçmaya çalışırsam beni mutlaka yakalardı.
-Ne oldu? Yoksa korktun mu? Kendine bu kadar güvenmemelisin evlat! Fırsatın varken kaçsan iyi edersin!
-Eğer kaçarsam, kendimi nasıl adamdan sayarım?!
-Eğer kaçmazsan, kendini bir şeyden saymak için zamanın olmayacak! Ama eğer gerçekten benimle yüzleşebilecek cesaretin varsa... hayır, hayır, bu cesaret değil! Bu aptallık...
-Beni küçümseme!
-Daha güçlerini kullanmakla ilgili bir şey bile bilmiyorsun. Sen küçümsenmeyeceksen, kim küçümsenmeli?
-Sen...
-Ben mi? Pekala...
Lux'un etrafında oluşan mavi aurayı görmemek imkansızdı. Gerçekten sadece buzu değil, suyu, hatta bulutları bile kontrol edebiliyor muydu? Hava daha da soğuyordu. Birden omzuma bir damla su düştü. Yağmur yağmaya başladı. Saniyeler içerisinde, resmen bir fırtına çıkarmıştı. Sırılsıklam olmuştum ve tir tir titriyordum. O anda, her şey onun elindeydi.
-HEEEY!!! Lux! Sen ne yapıyorsun!!?
-Uzak dur Melanie! Bu Anthony ile benim aramda!
-Ne yapacaksın!? Anthony'ye mi saldıra-
Melanie teyzem birden donakaldı. Gözlerini bile kırpmıyordu. Bütün vücudu buz kesilmişti!
-Sen! Ona ne yaptın!?
-Sadece tüm yaşamsal faaliyetlerini durdurdum...
-Gerçekten bu kadarını yapabilecek gücün var demek.
-Artık senin de birkaç şey göstermenin zamanı gelmedi mi? Yoksa oturup ağlamak mı istersin?
-...
Bir şey yapamıyordum. Tek yapabildiğim konuşmaktan ibaretti. O ise karşımda dikilmiş, bana bakıyordu. Bir şey yapamayacağımı bildiği için hiç tedirgin değildi. Yağış da çok şiddetliydi. Her tarafı buzla kaplayabilirdi.
-Neden bir şey yapmıyorsun? Şuanda her şey senin kontrolünde! İstesen beni hemen burada öldürebilirsin bile!
Havanın sıcaklığı bir anda artmaya baladı, yağışın şiddeti azaldı, bulutların arasından Güneş gözüktü.
-Bir söz verdim Anthony! Beni böyle mi tandın? Gerçekten sana burada zarar vereceğimi mi düşündün?
-Öhh öhh öhh...
-Melanie, üzgünüm ama bunu yapmalıyıdım.
-Benimle k... konuşma!
-E... Eğer öyle istiyorsan...
Melanie teyze Lux'a doğru yürüdü ve suratına bir tokat çaktı, sonra da Annem ağaçların arasından çıkıp yanımıza doğru yürüdü.
-Bana zarar vermek istemediysen neden bunları yaptın?!
-Gücünü göstermen için. Baban hayati bir şey söz konusu olduğunda güçlerini açığa çıkarırdı. Sana isteyerek asla zarar vermem Anthony. Benim hakkımda istediğini düşünebilirsin ama benim her zaman arkanı kollayacağımı bil. Söylediklerinin çoğunda da haklısın. Evet, Cass'i çok kıskandım. Hep benden üstündü. Ama ben de çabaladım tamam mı! Ben de sizi korumak için çabaladım! Baban öldüğünde hiçbir şey bitmiş değişdi. Onu ödürtenler, bizi sadece yem olarak kullandılar. Hepimizi birden öldürmeyi başaramazlardı. Önce Cass'i öldürdüler, sonra da bizim peşimizden geldiler! Peki o zaman kim savaştı? Ben savaştım Anthony! Ben sizi korudum. Elimden geleni yaptım. Ama daha fazlası da gelecekti. Sizin güvenliğinizi sağlamak için o direnişçi kampına gitmek zorundaydık.
-Babamı öldürttükleri halde sizin de mi peşinizden geldiler? Bu doğru mu anne?
-E...Evet, oğlum. Sanırım artık o mektubu, senin de okumanın zamanı geldi...
-Mektup mu?
-Jessica, bundan emin misin?
-Anthony, oğlum, babanı öldürtenin kim olduğunu öğrenmek istiyor musun?
-E...Evet elbette öğrenmek istiyorum!
-Peki öğrenince ne yapacaksın? İntikam mı alacaksın?
-Evet, intikam alacağım!
-Lux, mektubu Anthony'ye ver lütfen. Oğlum senden bunu yıllarca sakladık. Bunu babana yapanların kim olduğunu öğrenmek en doğal hakkındı ama intikam almak isteyeceğini bildiğim için bu mektubu sana veremedim.
Lux, kendi çadırına gidip geldi ve bana o mektubu verdi.
-Sanırım kendin okursan daha iyi olur. Mektupta, babanı kimin öldürttüğü yazıyor.
-Bu mektubu nereden buldunuz?
-Bizi öldürmeye çalışan adamlardan birinin cesedinde.
Mektubun zarfını açtım ve okumaya başladım.
" Hedefinizin adı Cass. Ne pahasına olursa olsun onu bulun ve öldürün. Eğer yolunuza başkaları çıkarsa, onların da canını alın. Kimse sağ kalmamalı ama önceliğiniz, kardeşimin yani Cass'in icabına bakmak! " -Luce
Başka bir şey yazmıyordu. Böyle bir mektupla babamı nasıl bulacaklardı? Ama zarftan bir şey daha çıktı. Bir fotoğraftı. Fotoğrafta 2 kişi vardı. Biri, kırmızı bir kalemle yuvarlak içine alınmıştı. Annem yanıma geldi ve parmağını, kırmızı kalemle yuvarlak içine alınmış olanın üstüne koydu.
-O senin baban, Antony.
Babamı görünüşünü hiç hatırlamıyordum ama en azından şimdi, onun bir fotoğrafına sahiptim. Yine de bu fotoğrafta benden bile gençti.
-Bu fotoğrafın her şey başlamadan önce çekildiğini düşünüyoruz. Yani bu fotoğrafta, baban henüz 15 yaşında falan olmalı.
-Eğer bu babamsa, yanındaki bu çocuk...
-Onun kardeşi olmalı... Mektupta yazdığına göre, adı Luce.
-Yani babamın bir kadeşi vardı ve onu öldürttü mü!?
-Üzgünüm, Anthony... Şimdi ne yapmayı planlıyorsun?
-...
-Ant...
-Amcamı bulacağım.
Lütfen yorumlarınızı eksik etmeyiniz ve bölümü beğendiyseniz vote veriniz :)
Son Yaklaşıyor