Ben Behemoth'a doğru koşarken, Behemoth ise bana doğru inanılmaz bir hızla geliyordu. Aklıma gelebilecek en çılgınca şeyi yapıyordum. Böyle cüsseli bir mutanta karşı ilk seferimde hiç şansım var mıydı ki? Toprak, onun her ayak basışında daha da sallanıyordu. Aramızda neredeyse 30 metre kalmıştı. 25,20,15,10... Şimdi tam zamanıydı! yaklaşık 10 metrelik bir mesafeden anca şansım olabilirdi. Altından kaymalıydım! Behemoth tahmin ettiğim gibi üzerime doğru tam atlarken, ben ise yerden kaydım. Gövdesi tam da başımın üstündeydi. Kılıcımı o anda gövdesine sapladım ama tahmin ettiğim kadar derine girmemişti. Üzerimden geçtiğinde onu ortadan ikiye ayrılmış bir gövdesi vardı. Acıyla inledi! Ama hemen ardından kendini toparladı. Yeterince hasar verememiştim çünkü derisi sertti ve hiç de ince değildi. Ayağa kalktım. Behemoth da 4 ayak üstünde bana doğru pozisyon almış saldırıya geçmeye hazırlanıyordu. Öncekinden çok daha hızlı bir şekilde bana doğru geliyordu. Anlaşılan, acısından dolayı çok sinirliydi ve beni paramparça etmek istiyordu. Şimdi 2. Aşamaya geçmiştik. Onu sersemletmeliydim. Böylece kafasına bir darbeyle işini bitirebilirdim. Arkamda eski yıkık dökük bir binanın duvardı duruyordu. Önceden de görmüştüm zaten. İşte burada zamanlamam 10 kat daha iyi olmalıydı ve zamanlamayı doğru yapsam da düşündüğüm hareketi yapamayabilirdim. Behemoth da bana doğru geliyordu. Aramızda 40 metre civarı kalmıştı. 35,30,25,20,15... o anda arkama dönüp duvara doğru koştum. Bir yandan da Behemoth bana doğru tekrar atlayacaktı. Ben ise duvara doğru atladım ve çıkıntılardan birine tutunup diğer elimle de kılıcımı duvara sapladım. Duvar tahtadan olduğu için kılıcımı rahatlıkla saplayabilmiştim. Behemoth o anda bana doğru atlamıştı. Yeterince yüksekte değildim. O yüzden hem çıkıntıdan ve kılıcımdan yardım alarak kollarımla kendimi yukarıya çektim. Behemoth, beni kıl payıyla yakalayamayıp kafasını duvara gömdü. Duvar ise tahmin etmediğim bir şekilde ileri doğru devriliyordu. Her şey çok ani gelişiyordu. Bacaklarımı duvara dayadım ve kendimi geriye doğru zıplattım. Kılıcım da duvardan çıkmıştı ama beni yavaşlatmıştı. Bu yüzden de Behemoth'un tam üstüne düşüyordum. Aslında çok büyük bir fırsattı. Benim nerede olduğumu daha kavrayamamıştı. Düşerken kılıcımı da tam sırtına sapladım. İşte bu sefer istediğim kadar derine saplamıştım. O acıyla behemoth inanılmaz bir şekilde inledi ve 2 ayak üstünde kalktı. Bende böyle olunca yere kapaklanıverdim. Behemoth arkasını döndü ve bana korkunç gözleriyle baktı. Kılıcım da sırtında saplı kalmıştı. Ve o anda yapabileceğim an çılgınca 3. Şeyi yaptım. 2 ayak üstünde olduğu için dengesini çok kolayca bozabilirdim. Yerden hızla kalkıp, tüm gücümle Behemoth'un tam göğsüne zıplayarak bir omuz attım ve göğsünden sekip yere tekrar kapaklandım. Neyseki çabalarım boşa gitmemişti. Dengesini bozabilmiştim. Arkaya doğru devriliyordu ve o da sırt üstü yere düştü. O andaki inleyişi sonuncusu olmuştu. Sırtına sapladığım kılıç neredeyse göğsünden çıkacaktı. Son çabalayışlarıyla kendini yan döndürmeyi başardı ama çok geçti. Kılıcımın tamamı vücudunun içindeydi. Yanına gittim ve kılıcımı sırtından çıkardım. Tamamen kanla kaplanmıştı. Lux ve Marcus'a doğru baktım. Bana, sanki yanlış bir şey yapmışım gibi bakıyorlardı. Yavaşça onların yanına gittim.
-Suratlarınızdaki bu ifadelerin nedeni ne?
Lux cevap verdi.
-Anthony... Yaptığın şeyler tamamen saçmalıktan ibaretti!
-Saçmalık mı? Onun icabına bakmamı söylemiştiniz! Daha ne yapabilirdim ki?
-Anthony, üst üste 3 defa kıl payıyla ölümden kurtulduğunun farkında mısın? Onun icabına bakman için birkaç saniye yeterliydi!
-Birkaç saniye mi?! Yapacaklarımı planlamam bile dakikalar sürebilirdi!
-Hayatta kalmanın tek nedeni korkmuyor olman!