5.Bölüm Azrail

362 70 27
                                    

Sabah uyandığımda yatağım da olduğumu fark ettim. Akşam Dylan'a sarılmış ağlamıştım. O ise beni teselli etmişti. En son onun kollarına sarılmış olduğuma göre beni yatağıma getiren Dylan'dı. Gözümü kaşıyarak yataktan kalktım. Mutfağa gittim. Buzdolabının kapağını açtım. Buzdolabının içindekilere bakarak kafamı kaşıdım. Canım soğuk bir şeyler istiyordu. Süt olmaz. Kola olmaz. Ice tea, bu iyi fikir. Ice tea'yi alarak kafama diktim. Bardağa falan koyamazdım. Nasılsa annem yoktu, bana kızacak kimse yoktu.

"Cık cık cık" arkamdan onaylamayan sesler duyduğumda arkamı döndüm. Dylan tüm tatlılığıyla gülüyordu. Boşluğumdan yararlanarak ice tea kutumu aldı. Benim gibi kafasına dikerek içti. "Hey o benim ice tea'mdi."

"Hımm... Bu güzelmiş." Sevdiğine dair mırıltılar çıkarıyordu. "Bana daha önce içmediğini söyleme." Dedim alayla. Daha önce içmemiş olamaz. "İlk kez içtim." Diyerek itiraf etti. İnanamayarak yüzüne baktım. Çok şey kaçırıyordu.

"O halde bugünü senin ilklerin ilan ediyorum." Diye bağırdım çocukça. Buzdolabının kapağını açarak Dylan'a döndüm. " Daha önce ne yemedin?" Şaşkınlıkla yüzüme baktı. "Hadi söyle." Dedim istekle. Dylan konuşmayınca onu teşvik etmek için ben başladım. "Ihmm... Elmalı turta?" Daha önce hiç adını duymamış gibi yüzüme baktı. Tuhaftı. Daha önce yemediğine şaşırarak mikrodalgaya ilerledim. Annem her zaman hazırlıklıdır. Alli teyzenin turtasını mikrodalgadan aldım. Masaya bırakarak "Bu elmalı turtaydı." diyerek bilgilendirdim Dylan'ı.

Dylan elmalı turtayı incelerken gülmemek için yanağımın içini dişledim. Buzdolabından yeşil elmayı çıkardım. "Bak bu da elma." Dedim dalga geçercesine. Dalga geçtiğimi kahkaha attığımda anladı. Yüzünün aldığı şekli görmek için başımı kaldırdım. Çatılmış kaşlar, tatlı bir surat beni karşıladı. İçimde bir şeyler hareket etmeye başlamıştı. Biçimli dudaklarından öpme isteğim oluşmuştu. Sadece bir defa, küçük masum bir öpücük için neler vermezdim. Kendime karşı olan savaşımda başarısız olmuştum. İçimdeki hisse karşı gelememiş ve dudaklarına gözlerimi dikmiştim. Bütün çekingenliğimi bir kenara bırakıp parmaklarımın ucunda yükseldim. Boyum ona yetiştiği an dudaklarına eğildim. Küçük, masum bir öpücük bıraktım dudaklarına. Tam istediğim gibi. Nasıl tepki verdiğine bakmak için gözlerimi suratına diktim. Şaşkındı. Ağzı şaşkınlıkla aralanmış, ifadesizce bana bakıyordu. Hoşlanmamıştı. Lanet olsun! Kendimi küçültmüştüm. "Ş-şey ben özür dilerim.. Birden yani.." Konuşmak için çabamı sürdürdüm. "İstemeyerek ol-"

"Önemi yok." İçimde bir şeylerin parçalandığını hissettim.

"Şey, ben kendime kahve yapacağım. İster misin?" Kekelemeden konuştuğuma sevinmiştim. Çünkü şu an heyecandan ve belirsizlikten ne yapacağımı bilemez haldeydim. N'oluyor bana? Yüzüne bakmaya utanıyordum. O andan sonra da zaten yüzüne bakamamıştım. Şu an nasıl bir ifadesi var bilmiyordum mesela.

"Olur." Isıtıcıya su koydum. Su kaynarken bende kupa bardaklarını hazırladım. "Bana bak Alexis." Kendimi bir şeylerle meşgul etmeye kararlıydım. "Süt ister misin?"

"Hayır." Yanıma yaklaştı ve tezgâha yaslandı. İki elini yanlarına, tezgâha tutundu. Göz ucuyla ne yaptığına bakabiliyordum. "Sert yapıyorum o zaman." Nefesimi düzenli tutmaya çalışıyordum.

"Alexis yüzüme bak." İkinci defa reddederek ısınan suyu kahve dolu bardaklara boşalttım. "Şekersiz mi içerdin yoksa?" Kahretsin! Unutmuştum. Kendime yaptığım kahve gibi yapmıştım. Çok şekerli. Ben sert kahve yapacaktım değil mi?

Elimden kupayı alarak tezgâha koydu. "Özür dilerim. Seni kırmak istemezdim."

"Yo... Yo beni kırmadın." Yalan söylemekte berbat olduğumu söylemiş miydim?

Death Too Nearby Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin