5: fark etmek, fark edilmek

5.3K 696 137
                                    

coldplay - yellow

Lütfen oy vermeyi ve bolca yorum yapmayı unutmayın. Keyifli okumalar!

***

"Taehyung?" Güneşin kendini gösterdiği bir başka gündü. Bir sonraki dersimize daha çok vardı ve sevgili arkadaşım ile çimlere kurulmuş bu güzel havanın tadını çıkarmaya çalışıyorduk. En azından ben çalışıyordum çünkü Taehyung'un bulunduğu konumdan tamamen memnun olduğuna emindim.

Ben ise normalde olsa huzurlu hissedeceğim bu zaman diliminde, Yoongi'nin bana iki gün önce söylediği şeyler yüzünden anlam veremediğim bir şekilde gergin ve diken üstünde hissediyordum. Söyledikleri zihnimde yankılanıp duruyordu ve aptal herif gözlerimi açarak belki de bana iyilik yaptığını sanıyordu ama aksine; bana, hayatında yapabileceği en büyük kötülüğü yapmıştı.

Hiçbir zaman ilgi meraklısı olan biri olmamıştım. Göz önünde olmaktansa, bir topluluğun kimsecikler tarafından fark edilmeyen o kişisi olmayı yeğlerdim. İki gün öncesine kadar olmak istediğim o kişiydim de. Tek arkadaşım olan Taehyung'la takılıyordum, insanlar pek umrumda olmuyordu ve rutinimiz olan çimlere uzanıp huzur depolama işlemimizi rahatlıkla gerçekleştiriyordum. Etrafımda ne olup bittiğiyle ilgilenmiyordum. İlgilenmiyordum çünkü bu gerek veya ihtiyaç duyduğum bir şey değildi. Ve Min lanet Yoongi, bana aslında düşündüğüm kadar göz ardında olmadığımı söyleyerek bana çok büyük kötülük yapmıştı.

"Hmm?" Taehyung ona seslenişime ufak bir mırıltıyla cevap verdiğinde uzandığım çimlerde doğrulmuş, yanımda uzanan arkadaşıma bakmıştım. "Ben çok mu dikkat çekiyorum?"

Taehyung gözlerini açıp anlamaya çalışır bir şekilde bana bakarken "Nasıl yani?" diye sormuştu. Anlamsız bir şekilde, bir utanç dalgası bedenimde yayılırken iki büklüm bir şekilde cevaplamaya çalıştım. "İnsanların çok mu dikkatini çekiyorum?"

"Bu da nereden çıktı?" Taehyung da doğrulup yanımda oturur vaziyete geldiğinde bakışlarımı etrafta gezdirmeye başladım. Her zaman yaptığım şeydi. Her zaman bakışlarımı etrafta gezdirirdim. Ama daha öncesinde hiç gözlerini olduğum tarafa dikmiş insanların olduğunu, ya da olduğumuz yere kaçamak bakışlar atan kişilerin olduğunu görmemiştim.

Annem her zaman, daha doğrusu bir şeylerimi arayıp da bulamadığım zaman, bakmak ile görmek arasında dağlar kadar fark olduğunu söylerdi. Herkes bakardı ama herkes göremezdi. O zamanlar söylediği şey bana çok saçma gelirken şu an ise çok iyi anlıyorum ne demek istediğini. Ben aylardır, belki de senelerdir etrafımda olan bitenden habersizdim. Her şeyi bildiğimi, etrafımdaki her şeyi ve herkesi gördüğümü sanıyordum ama hiçbir zaman sadece bakmaktan öteye gidememiştim. Min Yoongi gelip gözlerimi açana, beni kabuğumdan çekip "Bak, gerçek dünya burası. Etrafında bunlar oluyor." diyene kadar bakmaktan öteye gidememiştim.

Şimdi ise her şeyin farkında olmak kendimi aptal gibi hissetmeme sebep olmanın yanında aynı zamanda geriyordu.

"Yoongi dün bana bir şey söyledi.." Başlangıçta güçlü çıkan sesim sonlara doğru gücünü kaybedip kısıldığında Taehyung'un kaşlarının çatılışına şahit oldum. "Ne söyledi? Jimin, seni rahatsız etmiyor, değil mi?"

"Ne?" dedim şaşırarak, sanki biraz da panikleyerek. Küçük bir çocuk gibi ellerimi kaldırıp, hayır anlamında havada sallamaya başladım. "Hayır yok öyle bir şey. Beni rahatsız falan etmiyor."

"Öyleyse sorun ne? Baksana, şu an sana şöyle bir bakıyorum da, hiç iyi görünmüyorsun. Bana her şeyi anlatabileceğini biliyorsun, değil mi?"

"Biliyorum."

"O zaman anlat, seni dinlerim."

Dinlerdi. O beni hep dinlemiş, hep yanımda olmuştu. Benim için her zaman bir dosttan daha fazlasıydı. Bazen hayatımda onun olmadığını düşünüp kendimi üzdüğüm oluyordu. Böyle zamanlarda kafama vurup "Aptal, yanındayım ve düşündüğün deli saçması şeye bak." derdi. Asla şaşmaz, hep aynı cümleyi kullanırdı. "Biliyorum," dedim dizlerimi kendime çekip yanağımı dizlerime yaslayıp biricik arkadaşıma sıcak bir gülümseme sunarken. "Beni hep dinledin, hep dinlersin."

Gülümsememin aynısı onun suratında da oluştuğunda ufak bir kıkırtının dudaklarımdan kaçmasına engel olamamış, bakışlarımı ondan çekerken biraz ilerimizdeki banklarda oturan varlığını yeni fark ettiğim -belki de yeni gelmişti- Yoongi'yi olduğumuz yöne bakarken yakalamıştım. Bakışlarım bakışlarıyla kesişince yüzümdeki gülümsemenin donduğunu hissetmiş, öylece kalmıştım. Yoongi sanki nasıl zor bir durumda kaldığımı anlamış gibi bana gülümseyip ardından kafasını tekrar yanındaki arkadaşlarına çevirirken yaptığı şey hoşuma gitmiş, onun görmediği bir tebessümü suratıma kondurmuştu.

"Yoongi," dedim hafifçe. O artık bana bakmazken ben hala bakışlarımı o taraftan çekmemiştim, "Bana bir şey söyledi."

"Ne söyledi?"

Taehyung da benim gibi dizlerini kendine çekip kafasını dizlerine yasladığında sonunda bakışlarımı ona çevirdim. Arkadaşım üstüne vuran güneş ışınlarının altında çok güzel görünüyordu. "Ben farkında olmasam da kampüste çoğu kişinin dikkatini çektiğimi, birçok kişinin benimle ilgilendiğini ve senden başka kimsenin yanında gülmediğimi söyledi."

Taehyung'un suratına geniş bir gülümseme yayılırken "Yani gözünün önünde olup da senin fark etmediğin şeyleri sana söyledi." dedi. Kahkaha atmamak için zor duruyormuş gibi bir hali vardı. Taehyung'un da etrafımda olup bitenlerin farkında oluşunu anlamamla moralim iyice bozuldu. Arkadaşım neden bana bir şey söyleme gereği duymamıştı ki?

"Gülme Tae. Bu kadar salak bi insan mıyım ben?"

"O ne alaka şimdi?"

"Baksana," dedim gerginlikten çimleri yolarken. "Etrafımda benimle ilgili iyi veya kötü şeyler oluyor ve ben hiçbirini fark etmiyorum. Üstelik en yakın arkadaşımdan duymak yerine başkasından duyuyorum. Bu salaklık değil de ne?"

"Jimin," dedi Taehyung omzumdan tutup beni dizlerine yatırırken. Güneş şimdi tam tepemdeydi ve Taehyung'un yumuşak bacaklarına uzanır uzanmaz suratıma vuran sıcaklık yüzünden anında mayıştığımı hissettim. Taehyung'un anında saçlarımı okşamaya başlayan elinden bahsetmiyorum bile. "Bu o kadar kafaya takman gereken bir konu değil. İnsanlar seni beğeniyorsa ve sen bunu fark etmiyorsan ne olmuş?"

"Bilmiyorum." dedim gözlerimi kapatırken. Gerçekten bilmiyordum. Sahi, bu o kadar kafaya takılacak bir konu değildi ama neden bu kadar büyütmüştüm ki? "Yoongi anlatırken öyle bir hayretle bakıyordu ki, dünyanın sonunu ben getirmişim gibi hissettim."

Güldü ve çok önemli bir şey söyleyecekmiş gibi eğilerek fısıldadı. "O zaman sana bir sır vereyim." dedi saçlarımı okşamaya devam ederken. "Yoongi saat on iki yönünde arkadaşlarıyla birlikte oturuyor ve ikide bir buraya bakıyor."

Neden heyecanlandığım yahut üstüme eğilmiş Taehyung'u iterek kendimden uzaklaştırdığım ve doğrularak tarif ettiği yöne baktığım hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Ancak Yoongi'yle gözlerimiz kesiştiği anda kendimi gülümsemekten alamamıştım ve şaşırsa da, onun da bana gülümseyerek karşılık vermesi beni mutlu etmişti.

"Belki de," dedim bakışlarımı Yoongi'den çekip tekrar Taehyung'a dönerken. Aramızdaki hatrı sayılır mesafeye rağmen, ona gülümsediğimde anında aydınlanan yüz ifadesi ve gözlerine doluşan pırıltıyla bir şeylerin farkına varmış hissediyordum. "Yoongi'nin hayrete düşmesinin sebebi onun da beni beğeniyor oluşunu fark etmeyişimdir?"

"Eh," dedi Taehyung. "Yavaş yavaş bir şeyleri kavrıyorsun."

Eh, diye geçirdim içimden arkadaşımın dizlerine tekrar uzanırken, yavaş yavaş bir şeyleri kavrıyor olmak boktan hissettiriyordu.

***

Meri'den sevgiler, Yoonmin'li kalın!

I'm your Romeo, you're my Juliet // Yoonmin ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin