iu - eight prod&ft suga
oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen. ne kadar çok ve güzel yorumlar yaparsanız bir sonraki bölüm o kadar hızlı gelir :3
keyifli okumalar!
***
Hayatım boyunca, kalp kırmaktan her zaman nefret eden biri oldum. Birinin duygularını incitebilecek olma düşüncesi bile beni mahvederdi. İnsanların hisleriyle oynamak bu dünyada isteyebileceğim en son şey bile değildi.
Fakat ben Yoongi'yi kırmıştım. Bunu onun evinde, onun yatağında ve onun kolları arasında uyandığım yeni günde fark ediyor olmam ise işin trajikomik kısmıydı.
Dün gece konuşulması gereken her şey konuşulmuştu. Benden sonra kendini anlatma sırası Yoongi'ye gelmişti ve o konuşmuştu.
Yoongi benden hoşlanıyordu. Ben ondan kaçarken, o çoktan benim peşimdeymiş meğer. Fark edememişim.
Dakikalar boyu bana beni anlatmıştı. Dakikalarca benden bahsetmişti bana. Beni öyle bir anlatmıştı ki, kendimi yeniden tanımıştım. Benim bildiğim, tanıdığım Jimin'den başkasını anlatmıştı bana. Hiç susmayacakmış gibi, dakikalarca konuşmuştu benim hakkımda.
Beni seviyordu. Tüm bu zaman boyunca, hatta daha öncesinde bile beni seviyordu ve ben asla anlamamıştım. Gerçekten de çevremde olan biten her şeyden bir haberdim. Olayların baş rolü ben olmama rağmen, benimle ilgili olan her şeyden bir haberdim.
Yoongi beni seviyordu. Tanrım. Min Yoongi beni seviyordu.
Ben o gün sarhoşluğun esaretiyle öpüştüğümüzü düşünürken o aslında sevdiği için öpüyordu, severek öpüyordu. Beni sevdiği için bana iltifatlar ediyor, yine sevdiği için tenime dokunuyordu.
İkimiz de sarhoş olduğumuz ve hareketlerimizi kontrol edemediğimiz için seviştiğimizi sanıp bunu yanlış bulmuştum. Oysa ben hoşlantının kıyılarında gezerek ona ihtiyaç duymuşum. Min Yoongi ise zaten seviyormuş. En başından beri ihtiyacı olan benmişim.
O dakikalarca anlattı. Ben de dakikalarca bu sefer onun anlattıklarına ağladım. Beni saran kollarına iyice sığınarak, başımı boynuna gömüp kokusunu içime çekerek biraz da onun için ağladım. Bana platonik olduğu, dışarıdan çizdiğim izlenim yüzünden açılmakta çekinerek aylar boyu sevgisini içinde tuttuğu için ağladım.
Ben ona ağlarken aslında kendime ağladım. Biraz aptallığıma, biraz da onu sevmeye başlayışıma.
Evet kabullenmiştim. İçine düştüğüm durumun farkına varmış ve kabullenmiştim. Min Yoongi kalbimi hızlandırıyordu ve düşüncelerimin büyük bir çoğunluğuna yön veriyordu. Ona karşı bir şeyler hissediyordum ve reddetmenin bir mantığı yoktu. Üstelik o da benden hoşlanırken, kaçmaya devam etmek ikimize de zarar vermekten ve ikimizi de yıpratmaktan başka bir işe yaramazdı.
Bu yüzden gece onunla kalmış, seviştiğimiz gecenin aksine; bu sabah kolları arasında uyanmış olmaktan korkmamıştım.
Gözlerim aralandığında, dün gece ağlamış olmanın getirisi bir şişkinlik ve baş ağrısı vardı. Yorgunluk ve hissettiğim duyguların ağırlığı koca bir yük olup üzerime binmiş gibiydi. Yine de her şeye rağmen içimde bir huzur vardı ve bu huzurun, başını dirseğinden destek alarak eline yaslayan ve yüzündeki hafif tebessümle beni seyreden Yoongi'den kaynaklandığının bilincinde olmak, tebessüm etmeme sebep olmuştu. Uyanmıştı ve güzel bir gülümseme eşliğinde bakışlarını yüzümde gezdiriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I'm your Romeo, you're my Juliet // Yoonmin ✓
Fanfiction"Belki de, sarhoş olmalıyız." dedi Yoongi, kendini geri çekip eskimiş kanepemden kalkarken. "Evet," diye onayladım onu. "Kesinlikle sarhoş olmalıyız."