Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen. Keyifli okumalar!
***
İkimizin de duygu patlaması yaşadığı o günden sonra her şey yavaş yavaş daha belirgin bir hâl almış ve güzelleşmişti.
Bazen ben ona gidiyordum, bazen de o bana geliyordu. Birbirimizi sık sık öpüyor ve sürekli seviyorduk. Onunla vakit geçirmeye başladığımdan beri sevgi arsızının teki olmuştum. Sürekli ona yakın olmak, onunla temas halinde olmak istiyordum. Elini elimde hissetmediğim anlarda huzursuz hissetmeye başlamıştım.
Sabah gözlerimi kolları arasında açmadığım günlerde, dünyanın en agresif insanına dönüştüğümü fark etmiştim. En olmayacak şeylere bile sinirleniyordum ve bu durumdan en çok etkilenen kişi Taehyung'tu. Yoongi'yi görene kadar onunla tek olduğum için tüm sitemim ona oluyordu. Yoongi'yi gördüğüm anda ise zaten her şey uçup gidiyordu.
Taehyung, aramızdaki bu şeye beklediğimden daha olumlu bir tepki vermişti. Ona ilk söylediğimde "Ah, demek Yoongi sonunda itiraf etti her şeyi." demişti ve açıkçası bu kendime daha çok kızmama sebep olmuştu. Taehyung bile benim etrafımda dönen olayların farkındayken ben hiçbir şey bilmiyordum. Bir salak gibi kendimi her şeyden -Taehyung hariç her şeyden- soyutlamayı seçmiştim. Fakat Taehyung'a da kızgındım çünkü beni daha öncesinde uyarabilirdi. Bunu ona söylediğimde "Ben sana söylesem ne değişecekti ki? Bana inanmazdın bile." diyerek beni cevaplayıp susturmuştu. Eh, haklıydı. Ona inanmaz ve benimle dalga geçtiğini düşünürdüm.
Artık günlerim, Yoongi, Taehyung üçlüsünün yanında bir de Yoongi'nin arkadaşlarıyla geçiyordu. Liseden bu yana böyle kalabalık bir grupla takılmamıştım ve dürüst olmak gerekirse verdiği hissiyatı özlediğimi fark ettim. Yine de biliyordum ki, eğer Yoongi ve Taehyung olmasaydı bu kalabalıklık bana güzel görünmeyecekti.
Ayrıca gün geçtikçe, Yoongi'nin çok farklı yönlerini keşfediyordum.
Bir kere, gerçekten ama gerçekten, çok iyi bir aşçıydı. Bana ilk kez kahvaltı yaptığı günden sonra "Çok zayıfsın, seni kendi ellerimle besleyeceğim." diyerek bir çok kez yemek hazırlamıştı ve Tanrım, her şeyi o kadar güzel yapıyordu ki; sürekli korumaya çalıştığım formum artık umrumda değildi. Onun yüzünden birkaç kilo almıştım ve yanaklarım tombullaşmıştı ancak dert etmiyordum. Çünkü yanaklarımla oynamayı ve onları ısırıp, yanaklarıma öpücükler bırakmayı çok seviyordu. Tabi ki bu durum benim de hoşuma gidiyordu. Ayrıca Yoongi'yi yemek yaparken izlemek o kadar keyif vericiydi, tüm ciddiyetiyle mutfakta uğraşırken öyle seksi ve çekici görünüyordu ki; yemek yemeği artık dert ettiğim söylenemezdi.
Yoongi, çok iyi piyano çalıyordu.
Evine gittiğim ilk gün, kahvaltıdan sonra beni salona yönlendirdiğinde gece fark edemediğim duvar dibindeki kahverengi müzik aletini görmüş, ona çalıp çalamadığını sormuştum. O ise benimle dalga geçmiş "Çalamıyor olsam, evimde piyanonun işi ne olsun?" demişti. Ancak ardından burnumun ucuna öpücük kondurduğu için, benimle dalga geçmesine sinirlenememiştim bile. Sonra ellerimden tutarak beni peşinden sürüklemiş, piyanonun koltuğuna oturduğunda beni de hemen yanına oturtmuştu. İnce ve uzun parmakları narince kahverengi müzik aletinin tuşları üzerinde gezinmeye başladığında nefesimin kesildiğini hissetmiştim.
Yoongi, Beethoven'a ait Moonlight Sonata'yı çalarken nefes alamadığımı hissetmiştim. Parçayı çalmayı bitirdiğinde nefessiz bir şekilde onu izleyen bana dönmüş, utangaç bir şekilde bakışlarını yüzümde gezdirmişti. Ve ben, kendimden beklemeyeceğim bir şekilde öne atılarak dudaklarına uzanmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I'm your Romeo, you're my Juliet // Yoonmin ✓
Fanfiction"Belki de, sarhoş olmalıyız." dedi Yoongi, kendini geri çekip eskimiş kanepemden kalkarken. "Evet," diye onayladım onu. "Kesinlikle sarhoş olmalıyız."