Küçükken, babamın resim yaptığı bahçedeki eski kulübenin orada saklanırken Güneş'i ısırmayı düşlerdim. Tadını hayal etmeye çalışırdım ve şuna emin olurdum: Tadı şu zamana kadar yediğim tüm meyvelerden, tüm şeylerden daha güzeldi. Dost kazıklarından bile... Ki herkes bilir, dost kazıklarının tadı fevkalade değildir. Her neyse. Ablamla yaptığımız tuhaf listelere bunu, Güneş'i ısırmayı, yazardım ve o hep hafif dalgayla "Bana da ayırırsın artık." derdi, ben bunun mümkün olduğunu düşünmüyordum. Sadece büyükanneme ayırırdım, o da önüme koyduğu tüm yemekleri Güneş'e benzetmeye çalıştığı içindi. Büyükannem bu dünyadaki en güzel şeyleri, en güzel şekilde yaşamayı hakediyordu. Fakat denizin ne demek olduğunu bilmeden, görmeden, ona okumayı tam öğretememişken ölmüştü. Sadece bir şeyleri merak eder ve ben de ona çizerdim, bazenleri merak etmediği şeyleri büyük bir hevesle çizer, ona götürürdüm. Her zaman, ona götürdüğüm resim kağıtlarını büyük bir hevesle incelemeden evvel gözlerini ovuştururdu. Sonra ne kadar güzel çizdiğim hakkında iltifatlarda bulunur, resimdekini anlatırken saçlarımdan öperdi. Bana çizdiğim ve ona öğrettiğim her şeyden sonra hediye yapardı benim için. Ve büyükannem yakın gözlüğü olmadan bir şey göremezdi.
Kahverengi koltuktan otururken daldığım pencere dışından gözlerimi aldım. Hatıralarım ve hayallerime olan gezilerimi kısaltmam gerekiyordu. Kafamı karşı tarafta, defterine bir şeyler yazan adama çevirdim. Geceleri elektrik kesilmese bile yaktığımız mum ışığının, o mükemmel yüzünde dans edişlerini gördüm. Onu öpmek hissi geçti içimden. Evlendiğimizden bu yana geçiyordu ya bu his, hiç cesaret edememiştim. Evdeki en cesur kişi oydu ve birkaç gün önce ölen balığımız ki kendisi intihar etmiş sayılıyordu. Balığın bile istediği şeyleri korkusuzca yapabilmesi üzüyordu beni. Benim ise tek yaptığım cesurluk, ona kızdığım bir seferde sevmediği yemeği yapmak ve yıllar sonra onu gördüğümde ona ağlayarak evlenme teklifi ettiğim zamanda olmuştu.
Kalktım, defterini elinden alıp nazikçe koltuğa bıraktım. İçinde neler dönüyordu onun bilmiyordum ama çok kıymet veriyordu onlara, bir keresinde bu yüzden bana bağırmıştı. Defterini elinden almamın ardından nihayet bana bakabilmişti, bal gibi de biliyordum her şeyi hissettiğini. Kucağına yerleştim, üçüncü cesurluğumdu bu. Sadece gözlerime bakıyor, ne yaptığımı ya da ne istediğimi anlamaya çalışıyordu. Beni biraz sevsin istiyordum, evlendiğimiz günden beri tek istediğim buydu.
Okuduğum bir kitapta şöyle bir şey yazıyordu: Bir sevişme için kaç dokunuş gerekir? Baş parmaklarıyla gözlerimin altını okşadı. Dört yüz doksan dokuz, beş yüz... Cevap beş yüzdü.
![](https://img.wattpad.com/cover/190732385-288-k512876.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sessizliğimizin gürültüsü
Fanfictionevli bir adamın içindeki gürültüsünün sessizliği.