İnsanları neye ne kadar değer verdiğine göre yargılamak doğru bir düşünce midir emin değilim. Sonuçta çoğumuzun değer verdiği şeyleri göz önünde bulundurursak hepimiz dünyacıyız, şayet diğer dünya gerçekten varsa o halde din adamları ve dindar insanlar da ahiretçi oluyor. Bana kalırsa bu fazlasıyla saçma bir yargılama, saçma bir insan ayırma şekli ya da her ne diyorsak diyelim.
Onun hakkında tek emin olduğum şey defterlerine verdiği önemdir. Ona bu yüzden "dünyacı" diyebiliriz. Ben de bu kategoriye giriyorum, benim en değer verdiğim ise o çünkü. Bana aldığına yazmaya başladığımdan beri defterin sonunu hayal ediyorum ve aklıma şu geliyor: Acaba ben de bir gün o kadar çok yazmaya tutulacak mıyım ve giysilerimin yerini defterler alacak mı? O kaç yaşından beri yazıyor, bilmiyorum. Giysi dolabımızı açtığımda onun kıyafetlerinin yerini defterler aldığını görünce imkansız ama onun doğduğundan bu yana yazdığını düşünmeden edemiyorum. Defterler ince olsa hak verecektim, hepsi kalın kalındı, yazısı da inci gibiydi. O güzel parmaklardan çıkan bir şeyin çirkin olabileceğini düşünemem zaten, bu da bir kural, bir yasak.
Yazısını gördüm. Tesadüf eseri falan değildi, hatta fazlasıyla bilerekti. O her zamanki yerindeydi, benim ise kestirmem gerekiyordu. Odamıza girdim, içimdeki o haylaz ipleri eline aldı, yavaşça araladı dolabı, özenle dizilmiş defterler karşımdaydı. Öylesine üstlerden bir tanesini çekip aldım. Yemin ederim parmaklarımın altında hissettim dokunuşlarını. Bir sevişme için kaç dokunuş gerekir?
Kapağı açtım, kalbim ağzımda atıyordu resmen, çirkin ellerim üşümüştü. Öylesine bir sayfa açtım, yazısına kendisine olduğum kadar aşık olmuştum, karnım ağırdı. Okudum, onu hissettim, bu zamana kadar soğukta kalmışım da üstüme sıcacık battaniye atılmış gibiydi. Gözyaşlarıma engel olamadım fakat deftere düşmelerine de izin vermedim. Defterin altından gözüken ufak bir ip vardı sayfalar arasında, ipi tuttum, bulunduğu sayfaları gözlerim önüne serdi. O sayfaları okudum, daha çok okudum, daha çok ağladım. Defteri sakince yerine koymaya çalıştım, ellerim zangır zangırdı. Dizimden destek alıp kalktığımda odanın içinde beni izlediğini gördü. Ağlıyordum, bana sarılmadı. Yanaklarındaki kaslar kasılmıştı. Sağ elinin eklem yerleri beyazlamıştı, elini az önce sıkıyor olmalıydı. Ona doğru ilerledim, belki kollarına atardım kendimi.
"O-oh Sehun..." dedim önünde durduktan sonra. Kulağım çınladı, dudağım patlamıştı, kapı çarptı ve sessizliğimizin gürültüsünü bozdu.
çünkü neden 500 tane bölüm atmayayım ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sessizliğimizin gürültüsü
Fanfictionevli bir adamın içindeki gürültüsünün sessizliği.