O lanet kamyonun, henüz asvaltlanmamış yolda zıplayışlarını hala hissediyorum. Gecenin birinde durduk yere, ayakta dahi duramayan, gözleri kan çanağı, uzakta olmasına rağmen içtiği alkol kokusu burnuma ulaşan iğrenç patronumun attığı tokadı unutsam keşke diyorum. Kırık Japoncamla, oradan buradan duyduğum küfür ve pis lafları, onun kendi kadar pis yakasına yapışarak yüzüne kusarcasına söyleseydim keşke diyorum ve ardından "Keşke küfrettikten sonra bir güzel o tokadın hesabını ödetseydim ona." diye düşünmeden duramıyorum. O berbat anıların en kötüsü de cesaretimi toplayıp ona bunların hiçbirini yapmamış olduğumdu. Bu zamana kadar kaç tane "İyi ki..." dediğim şey vardı ki? Pısırıklığım yüzünden sadece özür dileyip kaldığım pis evciğe (evet evcik çünkü küçücüktü!) geri dönmüştüm.
Her şeye rağmen her yasak olduğunu düşündüğüm şeyi yaptıktan sonra gittikçe büyüyen Kara Deliğim'e anlam veremedim. Gözlerimi öyle boyadı ki "Acaba eşim kızar mı?" diye düşünmeme kalmadan aldım kurutma makinesini. Bundan pişmanlık duymam gerekirken oturduğumuz sokağa girdiğim vakit kanatlanmak, kelebek olmak, korkmama rağmen eşimin parmak uçlarının değdiği köpeği sevmek istedim. Gülümsemek istiyordum kocaman ama eşime, sırf kaban giyiyor diye tuhaf bakışlar atan teyzelerin bakışlarını istemiyordum üstümde. Keyfim bozulmadan eve gitmek ve bu kurutma makinesini kullanmak derdindeydim.
Eve girip mutfak için aldıklarımı yerine koymuşken onu balkonda, defteri elinde gördüm. Ben geldiğimde defteri saklamıyordu ya da kaçırmıyor ya da kapatmıyordu; benden gizlisi saklısı yoktu onun çünkü ben onun eşiydim, değil mi? Hem biliyordum artık her şeyi. Keşke bilmeseydim, keşke küfürler edip dövseydim.
Ona nasıl söyleyeceğimi bilmiyordum, ne tepki vereceğini de. İhtiyacımız olmayan bir şeyi almıştım ve ikimiz de biliyorduk çok zengin olmadığımızı. Ayrıca televizyonumuz falan da yoktu. Yanındaki tabureye oturdum, başımı bacaklarına yasladım. Alttan bile güzel görünüyordu, uzanıp defteri tutan elini öptüm. Hemen o eli başımı buldu, gözleri defterindeydi, eli yanağıma kaydı ve tekrar başa döndü ve tekrar yanağıma kaydı. Sanki ben kediydim, o beni seviyordu, ben onu zaten seviyordum. "Duşa girmek ister misin?" diye sordum elini kapıp avuç içine bir sürü öpücük kondurduktan sonra. "Yani tek başına." dedim hemen. Defterini, sağ kolunu yasladığı, artık tozdan grileşmiş masaya bıraktı ve sağ eline yasladı kafasını. "Sevişmek mi istiyorsun?" dedi. Aşırı panikledim, karnım ağırıyordu zaten, ne desem bilemedim, omuz silktim; bu, evet mi demek oluyordu yoksa hayır mı, ben bile bilmiyordum. Galiba kalbim bunu birazcık evet olarak algılasın istemişti.
Duşa girmesinden hemen sonra aldığım kurutma makinesiyle uğraşmaya koyuldum odamızda. Bunu neredeyse küçüklüğümden beri görmüyordum. Denizden çıkan küçükler gibi havluya sarılmış bir halde gelince kurutma makinesini ne yapacağımı bilemedim. Defterini okurken beni yakaladığı zamanki gibi hızlı hızlı atıyordu kalbim ve ben ne dudağım patlasın ne de sessizliğimizin gürültüsü bozulsun istiyordum. Ne her duştan çıktıktan sonra şiddetle ağrıyan başım ne de doktorun inatla söylediği "Saçını kurutmalısın." lafları yüzündendi onu almam; o kurutma makinesi sadece onun saçlarına dokunabileyim, ona daha yakın olabileyim, çok çok yakından fiilen sevebileyim diye alınmıştı. Hem zaten en ucuzuydu!
Kurutma makinesini gördü, hemen yatağımızın üstünü patpatladım. O yere oturmasın diye uzatma kablosunu takmıştım, yoksa makinenin kablosu küçücüktü. Altına iç çamaşırını giyerken kafamı çevirdim, ıslak havlusu omuzlarında yatağa oturdu. Parmaklarımın saç diplerini, o yumuşak ve nemli tutamları hissetmesine izin verdim. Sonra ellerim makinenin sıcaklığını hissetti, saçına zarar gelmesin diye uzaktan tutuyordum makineyi. Önüne geçtim. Üçüncü cesurluğumdaki gibi kucağındaydım. Parmaklarım saçları arasındaydı, onunla yakındık, kucağındaydım, nefesi boynumdaydı, saçları nemini kaybediyordu.
"Niye ağlıyorsun?" dedi, hâlâ bana bakarken yatağın üstüne bıraktığım kurutma makinesini kapattı. Sarılmadı, ağladım, canım çok fazla alnını öpmek istedi. "Öp beni." dedim. "Sevişelim artık." Sarılmadı. Keşke o gün küfürler etseydim, o tokadın hesabını ödetseydim.
💌
selamlar!
nasıl gidiyor, keyifler nasıl bakalım?
ah, bu arada, bu kurguyu bana okuduğum kitaptaki bir çift uçurdu; onlardan esinlendim.ha bir de, umarım bir şeyler anlıyorsunuzdur çünkü ince şeyler serpiştiriyorum araya, anlamamanız beni kırar
zaten finalde soracağım anlamadığınız bir yer ya da sorularınız var mı gibisinden ama olsunsizi seviyorum, değerlisiniz❤️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sessizliğimizin gürültüsü
Fanfictionevli bir adamın içindeki gürültüsünün sessizliği.