Bölüm 6

953 53 4
                                    

AZRA KAYA'DAN
Kahvaltıdan 1 saat sonra ziyaretçi saati başlamıştı. Memurlardan Hüseyin kolumdan tutmuş, ziyaretçi salonuna götürüyordu. İçeri girdiğimde arka masada çılgınca el sallayan Gökhan'ı farkettim. Yanına gidip sımsıkı sarıldım. Çok özlemiştim kardeşimi.
Sonunda ayrılıp karşı karşıya oturduk.
"Anlat hadi," dedim "Dışarıda neler oluyor?"
"Bildiğin gibi Başkan. Sende bir sıkıntı var mı?"
"Ben başımın çaresine bakarım. Ayça ve Barbaros nasıl? Ya Ecem? Dikkat ediyorsun değil mi?"
"İyiler. En kısa zamanda görüşe gelmek istiyorlar. Ecem'e bizzat ben dikkat ediyorum. Ha şu Kudret Deniz olayı ne? Telefonda tam anlamadım."
Güldüm ve anlatmaya başladım. "... Ay sonra bu Boncuk 'ben de oturmuyorum dedim' deyip yemekhaneden çıktı Kudret mosmor!"
"Vay be Deniz'e bak sen!" dedi gülerek Gökhan.
"Yaa. O yüzden işte. Manyak bu kadın. Her şeyi yapabilir. Sen de kendine dikkat et."
"Bana bir şey olmaz. Ha bu arada Öykücan'a boyama kalemleri ve birkaç oyuncak getirdim. Sana da küçük bir sürprizim var. Memurlardan alırsın. Bir dahaki görüşmeye onu da getir."
"Olur, olur." dedim.
Ardından Hüseyin yanımıza geldi.
"Haydi Azra. Bitti görüş saatiniz."
Ayağa kalkıp tekrar Gökhan'a sarıldım. Hüseyin kolumdan tutup salondan çıkardı beni. Aramanın yapılacağı odaya geçerken Hüseyin'e dönüp konuştum.
"Hüseyin Gökhan Öykü'ye oyuncak bırakmış. Giderken onları da alsak ya?"
Başını sallayıp yan odaya girdi. Birkaç dakika sonra benim aramam bitmişti. Odanın önünde onu bekliyordum. Yan odadan elinde 4-5 tane ayıcık ve kocaman karton bir çantayla çıktı.
"Eyvallah Hüseyin bundan sonrasını ben hallederim." dedim ve ayıcıkaları kucağıma aldım. Büyük çantayı da sıkıca kavrayıp koğuşa doğru yürümeye başladım. Koğuşun büyük kapısının önüne gelince Öykü'ye bakınmaya başladım. Bizim kızlar ön taraftaki masada otururken Öykü arka masada Deniz'in yanına oturmuştu. Eşyaları kızların masasına bırakıp Deniz'in yanına gittim. Biraz yaramazlıktan zarar gelmezdi. Yavaşça eğilip Deniz'in kulağının hizasında durdum. Nefesimi verip Öykü'ye doğru bakarak konuştum.
"Benimle gelir misin bebeğim?"
"Hı? Ben mi?"dedi Deniz irkilip. Nefes alış verişi hızlanmıştı. Belli ki birilerinden etkilenen yalnızca ben değildim. Birden doğrulup normal bir şekilde konuştum.
"Sen değil. Öykü'ye söylemiştim." dedim ve Çıtırık'ı kucağıma alıp konuştum.
"Gökhan sana hediye getirmiş."
"Yaşasııınn! Azraa hediyeleri açmaya Deniz de gelsin mii?"
Benden beklenmeyecek bir anlayışla "Gelsin." dedim. Öykü'yü indirmeyip bizim masaya gittim. Arkamızdan geldiğini adım seslerinden anlayabiliyordum. Masanın üstüne oturtup ben de oturağa çöktüm.
Önce ayıcıkları inceledi ve sevinç nidaları atarak bağırmaya başladı. Daha sonra büyük karton çantaya daldırdı elini. İlk çıkardığı şey büyük bir kutu boya kalemiydi. Teker teker çekmeye devam etti. Beş tane boyama kitabı, birkaç renkli toka, daha fazla oyuncak ve bir forma çıkmıştı içinden.
Forma kırmızı ve kolsuzdu. Arkasında beyaz harflerle JUNIOR AZRA yazıyordu. Şüphesiz yüzündeki mutluluktan en sevdiği hediyesi olduğu anlaşılıyordu.
Öykü elini çantaya bir kez daha daldırdı ve eline bir zarf geldi. İçini açıp boşalttı. Bir deste kadar fotoğraf vardı. Biraz daha yaklaşınca fotoğraftakilerin ben ve bizim kızlar olduğunu gördüm. Bunların hepsi görüş sırasında çekilmişti. O gün Nihal Müdür yoktu. Birkaç kişi memurları oyalarken Gökhan bizi çekmişti. Sürpriz dediği buydu demek ki. Zarfın arkasını çevirince bir yazı olduğunu gördüm.
AZRA BAŞKAN VE ROCK GRUBUNA
"Öykücüğüm fotoğraflar Azra Ablan içinmiş. Hadi ona verelim." dedi Yonca.
Öykü bana fotoğrafları uzatırken konuştum. "Sürpriz sürpriz dediği buymuş demek ki. Gelin beraber bakalım."
Bütün fotoğraflar neredeyse aynı gibiydi ama farklılığını yalnızca biz fark edebilirdik. Mesela birinde hepimiz kameraya bakarken diğerinde hepsi yanaklarıma uzanmışlardı.
Yaklaşık 20 fotoğrafa kahkahalarla gülüp yorum yaparken arkamda durup beni izleyen mavilikler aklımdan çıkmıştı bile.
Son iki fotoğrafa sıra gelince kanım dondu. Bunlar,onlardan farklı bir gün çekilmişti. Birinde Nilay ile yanaklarımız yapışık poz vermiştik. Diğerinde ise ben dişlerimi göstererek gülerken o yanağımdan öpüyordu.
İstemsizce elim fotoğrafta yüzüne gitti. Okşamaya başladım. Sonra hafifçe yutkunarak fotoğrafları topladım. Ayaklandım ve tam odama gidecekken Deniz ile göz göze geldik. Bu kadına içten içe güveniyordum ama onu denemeliydim. Artık zamanı gelmişti. Ben onu ailemde görmek istiyordum.
"Kızlar odama!" diye bağırdım.
Odaya girip Nilay ile olan bir fotoğrafımızı duvara sıkıştırdım. Kızlarla olan bir tanesini de hemen yanına. Diğerlerini masaya koydum ve kızların toplanmasını bekledim.
"Deniz'in sadakatini ve güvenirliğini ölçmemiz gerekiyor. Birinci görevi içeri telefon geçirmek olacak."
"Ne zaman ve nasıl? Bu kadın becerebilecek mi?" dedi Hasret tereddütle.
"Becerecek. En kısa zamanda Gökhan ona görüşe gelecek. Ondan önce elinin yaralanmasını sağlayacağız. Sargının içinde saklayacak."
"Peki sadakatini?" dedi Rüzgar.
"Onu zaman gösterecek. Bunu başarırsa güveneceğiz ama tam olarak değil. Bakalım ne olursa olsun bize sadık kalacak mı?"
"Çağıralım mı?" dedi Derya dışarıyı göstererek.
"Çağırın bakalım."
~~~
GÖRÜŞ GÜNÜ
DENİZ DEMİR'DEN
Sağ elimle sol elimdeki sargıyı kavramıştım. Canım çok yanıyordu ve korkuyordum fakat eğer hayatta kalmak istiyorsam bunu yapmak zorundaydım.
Sol elimdeki ezilmelerin sahibi Rüzgar'dı. Aslında normalde bunu yapanın Azra olması gerekiyordu. Bu güne kadar hep öyle olmuş. Fakat benim elime vuracakken göz göze gelmiştik. Ve o yutkunup kızlara halletmelerini söyleyerek odadan çıkmıştı. Bu duruma benim kadar kızlar da şaşırmıştı ama kimse bir şey dememişti.
Sağ kolumu memurlardan Özlem tutmuş,görüş salonuna götürüyordu. İçeri girince Azra'nın tarifine uygun birini aramaya başladım. Tam pes edecektim ki arka masada bana el sallayan genç bir çocuk gördüm. Bu olmalıydı. Yanına adımladım. O ise 40 yıllık dostumuşçasına sevinçle sarıldı bana.
"Otursana Deniz!" dedi ardından. İkimiz de oturunca samimi bir gülümsemeyle devam etti. "Ya da Azra'nın Boncuğu mu demeliydim?"
Bu çocuktan hoşlanmıştım. "Keyfin nasıl isterse. Gökhan değil mi?"
Güldü. "Ta kendisi. Bizim manyağın yanında hiç bu kadar temiz yüzlü birini görmemiştim."
"Manyak mı? Şey, Azra'nın önünde böyle konuşma bence. Sinirlenebilir."
Büyük bir kahkaha patlattı."Azra bana sinirlenmez ki."
Aklımda dönüp dolaşan ve beni yiyip bitiren tek bir soru vardı.
Sevgililer miydi?
Devam etti."İleride anlarsın zaten. Sevdiği hiç kimseye kendine ve çevresine zarar vermediği müddetçe kolay kolay sinirlenmez ki Azra. Sevdiklerine çok merhametlidir. Ondan sevgi pıtırcığı diye bahsettiğimi duyarsa muhtemelen beni öldürür. Bu arada kolunu o çürüttü değil mi?"
"Hayır. Rüzgar yaptı. Azra yapacaktı da son anda vazgeçip odadan çıktı. Midesi bulandı herhalde."
Anlamsız bir gülümsemeyle baktı yüzüme.
"Ortada bulanan bir şey var. Fakat onun midesi olduğundan emin değilim." dedi.
"Her neyse" diye devam etti. "Ellerini masaya koy. Gerisini ben hallederim."
Ellerimi masaya koydum. O da koydu ve ellerimi avuçları arasına aldı. Rahatsızca yerimde kıpırdandım. Ardından gelmeden Heves'in gevşettiği sargının içinde bir doluluk hissettim.
Gökhan gülümseyerek göz kırptı ve ayağa kalktı. Ben de kalktım. Yaklaşıp hafifçe elini belime doladı ve kulağıma fısıldadı.
"Sonra görüşürüz Azra'nın Boncuğu."
~~~
3. KİŞİ AĞZINDAN
Görüşten çıkınca yaptıkları aramada Deniz'in sargısındaki telefonu bulamadılar. O da hızlı adımlarla koğuşuna gitti. İçeri girer girmez maviliklerini Azra'nın gözleriyle buluşturdu. Adımlarını Azra'nın odasına çevirdi ve içeri girdi. Arkasından da kızıl kız girdi.
"Aldın mı?" dedi hızlıca.
"Evet ama canım çok yanıyor. Hareket ettiremiyorum."
Azra'nın yüzünden bir endişe dalgası geçti. Bu Boncuğunun gözünden kaçmadı ama yanıldığını zannetti.
Genç kadın, Deniz'i omuzlarından tutup yatağa oturttu. Sandalyeyi de önüne çekip oraya da kendi oturdu. Nazikçe Boncuğunun elini bacağına koydu ve yavaş hareketlerle sargıyı çözmeye başladı.
Deniz'in inlemesiyle Azra bir an durdu ve işine yaraya üfleyerek devam etti. Telefonu içinden çekip ne olur ne olmaz diye karonun içine koydu. Ardından sandalyeye tekrar oturup yine üfleyerek sargıyı geri sardı.
Deniz'in gülmesiyle ona döndü Azra.
"Ne?"
"Aklıma Ecem geldi. Benim güzel kızım babasının açtığı yaraları öperdi sürekli. İşin garibi ne biliyor musun? Öptüğü yaraların acısı geçerdi."
Azra eğilip sargının üzerine bir öpücük kondurdu. Bu kadın söz konusu olunca istemeden bütün kalkanlarını indiriyordu. Ve bu iş Azra'ya korkutucu gelmeye başlamıştı.
Deniz tekrar samimi bir şekilde güldü ve Azra'ya şefkatle baktı.
"Hayatımda gördüğüm en tehlikeli,aynı zamanda en merhametli kadınsın Sevgili Azrail."
"Artık Azra diyebilirsin, Boncuk. Ve bu anlar bu odanın dışına çıkmasın. İnsanlar bana AZRAİL diyor. Karizmam çizilir."
İkisi göz göze gelip birer kahkaha patlattılar.
Ve Azra uzun zamandır ilk defa içindeki boşluğun hafif de olsa dolmaya başladığını hissetti. Nilay öldüğü zaman boşalan o boşluğun.
~~~
Heyyooo!
sizce nasıl gidiyor yav¿ bizim tatlı azrail'imiz boncuğuna birazcık yumuşamaya başladı sanki. allahım yazarken feels geçirip ölcem sanırım andhskhdksjahs
neyse, kocaman sevgilerleee
alone_daark⭐

DENİZ KOYDUM ADINI || AZDENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin