Kaçırılan hayatlar ve bir daha gelmemek üzere bizden kaçan hatıralar...
Haber ajansına vardığımda bina kapısının önüne arabamı park ettim ve hiç kimseyle karşılaşmamayı umarak Fırat'ın odasına doğru yol almaya başladım. Ancak kısa bir süre içerisinde insanlar tarafından göz hapsine alınmayı başarmıştım. Asansördeki kalabalığın bakışlarına katlanamayacak durumda olduğuma karar verip merdivenleri çıkmaya koyuldum. İkinci kata çıktğım sırada kendimi biraz olsun rahatlatmayı başarmış, ilginç bir şekilde her bir merdiven basamağının öz güvenime olan olumlu yöndeki etkisini fark etmiştim. Üçüncü kata çıkarken ise ofisimin bu katta olması ve tanıdığım kişilerin sayıca artması, üzerimdeki bakışların arttığını hissetmeme yol açıyordu ki, bu da başımı daha fazla önüme eğme ihtiyacını veriyordu bana. Sonunda son basamağa gelip başımı kaldırdığımda, bir çift kahverengi göz beni radarına almayı başarmıştı. ilk defa görmüş olduğumu bildiğim beyefendinin selamına, başımı sallayarak ve hafif bir şekilde gülümseyerek karşılık verdikten sonra adımlarımı hızlandırarak Fırat'ın odasına vardım ve kapıyı tıklatarak içeriye girdim.
Odadan içeri girdiğim sırada, elinde dosyalarla Burcu da çıkmaya hazırlanıyordu. Belki de şu an en çok onu görmeye ihtiyacım vardı. Ben, geçtiğimiz şu son bir ayda da bana olan desteğini hiç eksik etmediğini düşünüp ona karşı vefa borcumun olduğuna karar verirken, o da bana göz kırptı ve her zaman yanımda olacağına beni inandırmaya çalışırcasına koluma hafifçe dokunarak odadan ayrıldı.
O çıkar çıkmaz ben de Fırat'ın oturmam için eliyle işaret ettiği üç kişilik siyah deri koltuğun tam ortasına oturdum. Birkaç dakika boyunca ikimizden de çıt çıkmadı. Aramızdaki sessizlik onu da rahatsız etmiş olacaktı ki bir süre sonra bulunduğu sandalyeden kalkarak çalışma masasının kenarına, yüzü bana dönük olacak şekilde yaslandı. O, kollarını göğüs hizzasında birleştirip konuşmaya kendisini hazırlarcasına öksürerek boğazını temizlediği sırada, ben de gömleğinin ve pantolonunun rengi arasındaki tezatlığı inceliyordum. Açık kırmızı gömleğini, turuncu renkli noktaların küçük sarı bir zemine düzenli bir şekilde konulduğu izlenimini veren papyonu ile tamamladığını sanan editörüm, bordo renkli dar kesim pantolonuyla da bu tezatlığın son dokunuşlarını yapıyordu adeta. Tüm bu göz alıcı renklerin karışık sentezi ile bir de ciddiye alınmayı bekliyor olması ise, olaya ayrı bir ironi katıyordu.
Aslında eğlenceli birisiydi Fırat. Klasik patronların aksine aramızdaki samimiyet adına kendisine hitap şekline takılmıyor oluşu ise, sempatimi kazanmasına sebep olmuştu henüz ilk görüşmemizde. Çalışanlarına yaklaşımı daima arkadaşça olurdu. Fakat bu olumlu özelliklerinin yanında bir de asla taviz vermediği disiplinli bir kişiliği vardı ki, bence gazetenin bu denli gözde olmasının sebeplerinin başında onun bu özelliği geliyordu. Onu motive eden tek şey başarıydı ve başarıya sahip olmak için gereken tüm hassasiyeti gösterirdi. Başarılı olmayı da başarırdı zaten.
Tüm bunları düşünmeyi bırakıp söylediklerine odaklanmaya çalıştığımda, konuşmasının sonlarına gelmiş olacaktı ki benden kendi haberimi bulmamı ve bir müddet bu şekilde kafamı meşgul etmemi istediğini söylüyordu. Konuşmanın uzamasını istemediğim için bu kararı, buraya gelmeden önce henüz evdeyken almış olduğumu söylemedim ve söylediklerini dinlemediğim hâlde teşekkür ederek oturduğum siyah deri kanepeden kalkarak odadan ayrıldım.
Arkamdan dev kapının kapanma sesini duyarken aynı katta olan ofisime doğru yönelmiştim bile. Fırat'ın odasının hizasında bulunan odamın kapısının önüne geldiğim sırada, çantamdan odanın anahtarını çıkardım ve kapıyı açtım. Anahtarı deliğinden çıkartıp içeri girdiğim sırada kapıyı arkamdan kapattım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LAL
Ficción GeneralHatırlıyor musun kardeşim? Geceleri hep kolye yapardı annemiz geç vakitlere kadar. İki tane de bizim için yapmıştı hatta lal taşından. Doğada bulunan özel bir taşmış lal taşı. Kolyesini takan kişiye, korkularından uzaklaştırıp cesaret verdiğine inan...