İYİ OKUMALAR ARKADAŞLAR... YENİ BÖLÜMLER SİZLERİN YORUM VE BEĞENİLERİNE GÖRE GELİYOR... BOL KEYİFLER...
Konstantinova, adını aldığı şehrin hemen üstünde duruyordu. Gökyüzünden bu şehri izlemek hoşuna gidiyordu. Bir zamanlar Konstantin adıyla bilinen bu şehir pek çok ülkenin fetih etmek istediği bir yerdi. Zamanla adı İstanbul olarak değişmişti.
Tuhaf bir şekilde bir boğazın ayırdığı iki ufak kara parçasıydı. Konstantinova'nın hoşuna giden de buydu işte. İnsanlar bu ayrılığı yok saymak için köprüler icat etmiş ve her iki yakayı bir şekilde birleştirmeyi başarmışlardı.
Söylentilere göre Lilith ilk defa dünyaya indiğinde buraya gelmişti. Annesi bu şehri o kadar beğenmiş ki çocuklarından birine bu şehrin adını vermek istemiş. Gerçi bu zamana kadar binlerce çocuk doğurmuştu. Şuan da yedi tanesi dışında hepsi ölü olsa da muhtemelen daha önce doğanlardan birine de bu adı vermiş olabilirdi.
Cennet ve cehennemin kavgası ondan çok önceye dayanıyordu. Ancak Lilith bir kırılma noktası olmuştu. Onunla beraber savaş yeni bir boyut kazanmış ve cehennem gerçek bir krallık haline gelmişti. Onun öncesinde Samael'in önderliğinde ilerleyen bir ordudan başka bir şey olmadığı söyleniyordu.
Konstantinova, annesine gerçek anlamda gıpta ediyordu. O muhteşem bir kadındı. İnsanlığının getirilerini avantaja çevirmeyi başarmıştı. Kendi insanlığından vazgeçerek onların en büyük zaaflarını birer silah haline getirmeyi başarmıştı. Hiç şüphesiz ki çok güçlü ve onurlu bir kadındı.
Samael çok şanslıydı...
"Demek adaşın olan şehir bu"
Kendisini hiçbir şekilde annesi gibi güçlü ya da babası gibi şanslı sayamıyordu. Bunun en büyük nedeniyse en büyük korkusunu kendi başına musallat etmiş olmasıydı. Elbette ki kafasında böyle bir şeyin olacağını düşünmemişti ancak yine de olan olmuştu.
Hemen önünde beliren meleğe bakmaktan çekiniyordu. Geçen sefer olanları gayet iyi hatırlıyordu. Hafızasının onu yanıltmadığını biliyordu. Melek, onun hislerini uyandırmıştı. Bunu bile bile neden onu öldürmeyip lanetlediğini anlamıyordu. Şimdi temelli birbirlerine mahkûmlardı.
Ne yazık ki o an düzgün düşünemediği bir gerçekti. Aksi halde iki tarafı da etkileyen bir ayna laneti koymak yerine sadece onu etkileyecek bir şey bulurdu.
Melek dalgın bir şekilde etrafına bakındı. Kendisini gerçekten çok rahatsız hissediyordu. Bu küçük kız bir hafta önce onu mahvetmişti. Onun büyüyüp güzel bir kadın haline geldiği o anı asla unutamayacaktı. Hele de o kadının onu nasıl etkilediğini hatırlayınca ne düşüneceğini bilemiyordu.
Küçük kız, hatırladığı gibiydi. Üzerinde pilili siyah bir elbise vardı. Botları bileklerinin biraz üzerinde duruyordu. Saçlarını iki yanında toplamıştı ve her zamanki gibi şemsiyesi elinde duruyordu.
O şemsiyenin bir kılıca dönüştüğünü bilmese bir süs olarak taşıdığına emin olurdu. Genç adam derin bir nefes aldı. "Seninle konuşmak istiyorum" dedi en sonunda. "Bana yaptığın laneti bozman gerek. Ben sana yardımcı olamam"
"Olur"
Brian şaşkınlıkla başını kaldırıp küçük kıza baktı. Yanlış duyduğuna emindi. Az önce söylediği şeyi kabul etmiş gibi gelmişti. Güçleri gidince hayal gücü coşmuş olmalıydı. Ancak çocuk gayet sakin görünüyordu. Erkek başını iki yana salladı. "Ne?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YEDİ ÖLÜMCÜL GÜNAH 2- ÖFKE
FantasyYedi ölümcül günahlardan biriyim. İnsanların ruhlarında yatan intikamım Bilmezler ne kadar tehlikeli olduğumu Bilmezler başlarına gelecekleri Sizleri yok etmeye geldim. Ben günahların derinlerinde yatan nefretim Ben öfkenin ta kendisiyim.