Bölüm 32

2.6K 381 25
                                    

GEÇ KALDIĞIM İÇİN ÜZGÜNÜM ARKADAŞLAR... YENİ BÖLÜMLER SİZLERİN YORUM VE BEĞENİLERİNE GÖRE GELİYOR... BOL KEYİFLER...

Ona ulaşmak için ne kadar koşarsa koşsun sanki aradaki mesafe azalmıyor gibiydi. Mithras, Laadan ve Lucifer yanındaydı ancak açıkçası Erebus dışında hiç kimse oraya gitmeye gerçek anlamda istekli değildi. Mithras belki bir seçenekti. O, Konstantinova'yı severdi.

Kanatları çalışmıyordu. Bu lanet geçitte güçlerini kullanamıyorlardı. Hepsi bir insan gibi zayıftı. Ancak güçleri hissedebiliyorlardı. Annesinin ve karısının savaşını sonuna kadar hissedebiliyordu.

Bir pagan olarak Erebus ve Mithras hepsinden güçlüydü. Ancak onlar bile güçlerini kullanamıyordu. Buna karşılık bir çocuk olan Konstantinova büyük bir güç yayıyordu. Bir şekilde annesinin gücünü emip ona geri yansıtıyor gibiydi.

Elbette onun varlığı bile Kaos'u öfkeden delirten bir şeyken Konstantinova'nın bu kadar güçlü olması kaçınılmazdı. Onu yenebilir miydi? Kaos gibi tanrıya en yakın yaratığı yenebilir miydi? Onun güçleriyle karşı karşıya gelmekten Erebus bile çekinmişti.

Yaklaşmışlardı. Yaklaştıklarını hissedebiliyordu. Karısına yaklaşmıştı. Erebus, elini ileri uzattı ve geçidin hemen sonundaki kapıdan dışarı çıktı. Karısıyla annesi hemen karşısında duruyordu. Orada gerçekten ölümcül bir savaş dönüyordu ve...

Konstantinova kaybediyordu...

Her yeri kan revan içindeydi. Yaralarından sızan kan tüm bedenini kirletmişti. Üstelik bazıları çok ciddi görünüyordu. Buna karşılık o bunları önemsemiyor gibiydi. Elindeki kılıcı tekrar tekrar ve tekrar Kaos'a savuruyordu. Sanki bedeninin kısıtlamalarına kulak asmıyor gibiydi.

Ne annesi ne de o varlıklarını hissetmemişlerdi. İnsani oldukları ya da güçleri oldukları için miydi yoksa ölümüne dövüşe fazla mı kapılmışlardı? Hayır, burası Kaos'un mekânıydı. Kaos onların varlığının çoktan farkında olmalıydı.

Bir yanlışlık vardı. Erebus, elini ileri uzattı ve anında önlerindeki görüntü parçalandı. Sanki binlerce aynadan izliyormuş gibiydi. Petek halinde ufak aynalardan karısına ve annesine bakıyordu. "Ayna boyutu" diye fısıldadı. Burası Kaos ile dünya arasındaki binlerce boyuttan yalnızca biriydi. Yanlış geçitten mi geçmişlerdi?

"Aslında daha erken fark edeceğini düşünmüştüm. Ancak böylesi daha güzel oldu"

Genç adam başını çevirip arkasına baktı. Üç kişi ona bakıyordu. Lucifer, Mithras ve Laadan. Anında iki kişinin görüntüleri çatırdadı ve sanki başka bir aynanın içinde hapsolmuş gibi kaldılar. Etraflarına bakınıyorlardı. Ancak hiçbir şey görmüyorlardı. Sadece Laadan hemen karşısında duruyordu.

"Açıkçası beni daha ne kadar görmezden geleceğini merak etmiştim" dedi genç kadın. Hafif ama titrek bir gülümsemeyle kıvrıldı dudakları. "Cennetten giderken veda bile etmemiştin. Oysa ben seni çok özledim. Lord Lucifer bana senin öldüğünü söylediğinde yasını tuttum."

Burada çok yanlış bir şeyler dönüyordu hiç şüphesiz. Erebus, kaşlarını çattı. Onları ayna boyutuna sokmuş ve birbirlerinden ayrılmalarına neden olmuştu. Hepsi de Erebus'u yalnız yakalamak için miydi? Bütün hayatı diğer boyuttaki savaşa bağlıydı.

Erkek öfkeyle ellerini yumruk yaptı ve arkasını döndü. Konstantinova, ona sadece bir adım uzak gibiydi. Ancak ona ulaşamıyordu. "Beni buradan çıkar" dedi sertçe.

Laadan başını iki yana salladı. Bunun kolay olacağını düşünmemişti zaten. "Hayır, Erebus" dedi. "Senin için en iyisi bu. Bir günahın büyüsünde kaldın ve kendini unuttun. Seni bundan kurtaracağıma söz verdim."

Tıpkı annesinin kuracağı bir cümleydi. Erebus, başını çevirdi. Ona şefkatle bakan kadına baktı. Uzun siyah saçları ve zeytin tanesi gibi büyük gözleri vardı. Bu kadını hatırlıyordu. Biliyordu onu. Melek olduğu zamanlarda hep yanındaydı. Gözünü açtığı andan itibaren Laadan hep oradaydı.

Yavaşça tamamen ona döndü. Umursamamıştı. Çünkü Laadan'ın âşık olduğunu sanmıştı. Basit bir aşk acısı geçip gidebilirdi. Tabi...

Anında yorulduğunu hissetti. Bunca zamandır fark edememişti. Aklı o kadar annesiyle, karısıyla ve yaklaşan savaşla meşguldü ki geçmişi hiç düşünmemişti. Derin bir nefes alıp verdi. "Bunca zaman basit bir şifa meleği gibi davranmak zor olmuş olmalı"

Laadan, hafifçe omuz silkti. "Önemli değil" dedi sakin bir şekilde. "Mutluydum. Bunca zaman yanında olabildim. Başka bir şeyin önemi yok"

Fark edememiş olması normaldi. Sonuçta hepsi melek soyundan geliyordu. Üstelik Laadan güçlü bir melekte değildi. Bunca zaman boyunca hemen dizinin dibindeydi. Genç adam başını iki yana salladı. Annesinin bu kadar güçlü olduğu aklına gelmemişti.

Laadan, boyut tanrıçasıydı. Annesinin yarattığı hizmetkârlardan biriydi. İstediği her boyutu yaratabilen ve her boyutta oynayabilen bir tanrıçaydı. Ancak ne Niks ne de Astrayos kadar güçlü değildi. O basit bir hizmetkârdı.

Genç kadın etrafına bakındı. "Seni hep sevdim" dedi. "Anneniz seni izleme emri verdiğinde çok mutlu olmuştum. Daha da güzeli seninle sevişme zevki yaşadım. Bundan nasıl vazgeçebilirdim ki? Bir gün beni seveceğine çok emindim ama o kadın seni benden çaldı"

Neden annesinin elinin dokunduğu herkeste takıntı sorunu vardı ki? Niks'in Mithras'a olan takıntısı ve kendisinin Konstantinova'ya olan düşkünlüğünü düşününce belki de Astrayos bu konuda en şanslı olan kişi olabilirdi aslında.

Erebus, ellerini kaldırıp avuç içlerine baktı. Hiç gücü yoktu. "Laadan" dedi. "Bırak beni. Beni burada tutamazsın"

Ancak böyle bir niyeti yoktu. Laadan başını iki yana salladı. Buna niyeti yoktu. "Kraliçemiz, üzerindeki laneti kaldırmak için uğraşıyor. Seni kurtaracağız"

Kurtulmayacaktı. Hayatı boyunca kendi isteğiyle girdiği tek hapishane karısının kollarıydı. Oradan çıkmak gibi bir niyeti yoktu. Yapabileceği bir şey yoktu. Ailesinin genlerini ya da güçlerini taşıyan hiç kimseyle konuşarak anlaşamayacağını anlamıştı.

Erebus, ona doğru yürüdü. Artık yapabilecek bir şey yoktu. Kadına doğru uzandı. Kadın ona gerçekten âşık görünüyordu. Onun dokunuşuna karşılık gözleri titreşerek kapandı. Hiç gücü yoktu ve hiç silahı da yoktu. Ancak elinde hala bir şansı vardı.

Karısı...

Kız çocuğunun dikkati dağılmıştı birden. Savaşı bıraktı anında ve başını çevirip başka bir yöne bakmaya başlamıştı. Kaos, onun ne ile uğraştığını anlayamamıştı. Ancak günah tamamen başka bir şeye odaklanmıştı.

Konstantinova, anında yükseldi. Gücü birden daha da arttı. Kadın hızlı bir şekilde Kaos'un tam tersi yöne doğru fırladı ve kılıcını bir savaş çığlığı ile boşluğa savurdu.

Aynalar anında paramparça oldu. Konstantinova, kılıcı sertçe ileri sağladı. Laadan başını eğerek karnına baktı. Sırtından giren kılıç karnından çıkmıştı. Lucifer ve Mithras'ı ayıran aynalar aynı şekilde parçalandı.

Erebus, elinde olmadangülümsedi. "Söz konusu benim karımsa onunla arama tanrı bile giremez, Laadan"dedi neşeli bir şekilde. Gözleri öfke dolu kadının gözlerine odaklandı. tamamen bir şeytana dönmüştü. Hayatında bunun kadar güzel başka bir şeyi görmemişti Erebus.

Onun için ölürdü ve onun için öldürürdü. Başını çevirip annesine baktı. Gerekirse tanrıyı karşısına alacaktı onun için...

YEDİ ÖLÜMCÜL GÜNAH 2- ÖFKEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin