-5-

2.2K 265 111
                                        

Manzarası Busan'ın en güzel sahiline bakan, küçük ve huzur dolu evin içinde iki insanın birbirine duyduğu sevgi ve o sevginin eşsiz cıvıltıları bugün yoktu.

Sözde Busan'ı ve tüm ülkeyi korumak adına görevlendirilmiş ordunun kaldığı otelde, o cıvıltıların sahipleri aynı tavanı izlemekle meşguldü. Birbirlerine sarıldıkları halde uyuyamadıkları rahatsız edici bir gecenin ardından, konuşmadan öylece bekliyorlardı.

"Trene kaç saat var?"

Jimin sessizliği böldüğünde Jungkook mırıldandı;

"Birazdan kahvaltıya çağırırlar, sonra da bineriz."

Başını salladı ve derin bir nefes alıp, gözlerini yumdu. Tuhaf bir gülümseme vardı yüzünde ve kendi dahil adını bilmediği bir şarkının melodisini mırıldanıyordu. Hayatı birkaç kişinin ani kararlarına bağlı değilmiş gibi huzurlu görünüyordu, Jungkook ise bu huzurun altındaki tehlikeyi sezse de tepki veremeyecek kadar yorgundu. Sadece yaşamasının nelere mal olduğunu düşününce gözleri kısıldı, midesinde hafif bir yanma hissetti. Tüm bu olanların bir açıklaması elbet vardı, bu yüzden sessizliğini korudu. Kelebek etkisi.

Aklına gelen şeyle gülümsemesi söndü ve kaşları çatıldı. Ani ruh değişimleri şimdiden onu tüketmeye başlamıştı.

"Çocuklar ne olacak Jungkook?"

Çocukların Jungkook olmadan huysuzlanacağını ve problem çıkaracaklarını biliyordu, izinli günlerinde bile ağlayıp dururlardı. Üstelik, hepsinin canı tehlikedeydi ve en ufak yanlış hareketlerinde ölmeleri an meselesiydi. Jimin, bir an için Jungkook'un ondan korkup korkmadığını merak etti. Böyle bir şeyin bir daha olmasına izin veremezdi fakat, Jungkook'un o şüpheyi taşıması onu parçalardı.

"Hiçbirisinin ruhu duymayacak, onlar gayet mutlu."

Konuşmadan kaçmak ister gibi ayağa kalkıp üstündeki pijamaları çıkarmaya başladı. Jimin, onun sessizce mutlu diye sayıkladığını duydu. Bir süre çıplak sırtındaki çizgileri izledi, aklında Yangsan vardı şimdi de. Bu sefer kurtarması gereken insan sayısı birden fazlaydı, oldukça fazla. Aklında canlanan planların riski ise, ona yanıltıcı bir şekilde göz kırpıyordu. İçinde konuşup duran seslerden biri onunla katil diye alay ettiğinde dişlerini sıktı, hırsla ayağa kalkıp yandaki tekli koltuğa koyduğu kıyafetlerine uzandı. Oraya geldiğinde, büyük konuşma için özenle giydirileceğini biliyordu. Bu yüzden üstüne geçirdiği parçalara dikkat etmedi. Aynada saçlarını düzeltti, çöken görüntüsüne umutsuzca baktı.

Henüz gençti fakat içindeki tanrı, yaşlı hissetmesine sebep oluyordu.

Bir hayli uzayan siyah saçlarını tek eliyle geriye taradı ve hazır olduğundan emin olup ona döndü. Bakışlarını yakalamıştı, sanki takım elbise giymiş gibi hayranlıkla bakmasına gülümsemeden edemedi. Birkaç adımda dibinde bitmişti, elinden tuttu ve birlikte odadan çıkıp, kahvaltı alanına ilerlemeye başladılar. Neydi bu gereksiz huzurun sebebi? İyiye mi, yoksa kötüye mi işaretti Jimin'in sessizliği?

Jungkook genelde onun sessizliğinden korksa da, bu sefer umutlanmadan edemedi. Bir kaçış yolu vardı, olmak zorundaydı.

Kahvaltı yerine geldiklerinde, masada onlarca yapılı adam önlerine konulmuş domuz pastırmalarını ve envayi çeşit yemeği nefes almadan yiyordu. Öyle kocamanlardı ki, değil Jimin, Jungkook bile aralarında küçücük kalıyordu. Hiçbiri gülümsemiyor, birbiriyle konuşmuyor, tabaklarındaki kahvaltılıkları paylaşmıyordu. Jimin, nasıl bir ortama düştüklerini sorgularcasına, çaresizlik içinde Jungkook'a baktı. O da şaşkındı, belli etmese de. Boş yerlere oturduklarında, ağzındaki yemekleri şapırdatarak yiyen adamların yemeklerinin her yere sıçrayan yağları iştahını kapatmaya yetti.

After the Storm | Jikook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin