"Gözlerini kapat ve derin bir nefes al."
Jimin, doktorunun ona dediğini yaparak gözlerini yumdu ve sakinleşmek adına derin nefesler almaya başladı.
"Şimdi bana kendini ve değer verdiğin şeyleri, üçüncü bir kişiymiş gibi anlat."
Zor olmamalı, diye geçirdi içinden. Son kabustan sonra seansını erkene almak zorunda kalmıştı fakat buna gerçekten hazır hissetmiyordu. Gerçekleri doktorundan bile saklanmanın yarattığı bir suçluluk duygusu vardı üstünde, ne yapsa geçmiyordu.
"Park Jimin." Omzunu silkti. "Sahip olduğu tek şey olan sevgilisinden başka hiçbir şeye değer vermiyor."
Dilinin ucuna çok daha fazlası gelse de yuttu. Ondan başka hiçbir şeye değer vermiyor çünkü değer verdiği her şeyi onun için feda etti diyemedi.
Nefesleri sıklaştı ve elleri altındaki koltuğa tırnaklarını geçirdi. Geçmiş yine korkunç bir canavar gibi üstüne çökecekti ki, doktoru durumu fark edip gözlerini açmasını rica etti. Göz kapakları yavaşça açıldı, zihninden çok daha aydınlık olan oda yüzünden yüzünü buruşturdu.
"Bu böyle olmaz, Jimin."
Esmer ve zayıf doktoru başını iki yana salladı. Onunla neden ilerleyemediğini yavaş yavaş anlıyordu, ya da anladığını sanıyordu.
"Hayatında Jungkook dışında hiçbir şey olmadığının farkındasın, değil mi? Hobilerin, işin, sorumlulukların yok. Tüm gün evde durmak seni bunalıma sürükler."
Üstündeki bebe mavisi gömleğin düğmesini açıp rahatlamaya çalıştı. Diyecek bir şey bulamayınca bu sefer kollarının yakalarını kıvırdı, dudaklarını yaladı ve oturuş şeklini değiştirdi.
"Kasırgada hayatta kalan iki insandan biri olmak gerçekten zor, tahmin edebiliyorum." Yaşlı adam, olabildiğince sakin yaklaşmaya çalıştı. "Ama olanlar senin suçun değil, kurtulduğun için şanslı bile sayılırken kendini suçlamanın nedeni nedir?"
Jimin kusacakmış gibi hissetti. Etrafta dolanan yalanlar, hiçbir işe yaramayan terapi ve ona insanmış gibi davranan doktoru yüzünden çıldırmak üzereydi. Dayanamayıp ayağa kalktı ve baş dönmesini umursamadan kapıya yöneldi.
"Ödemeyi yarın yapacağım, yardımınız için teşekkürler."
Ve aslında sinirlendiği kişi kendi olmasına rağmen, doktorun kapısını sertçe çekerek odadan çıktı.
Her şey iyi giderken ortaya kasırga lafı girdiği anda tüm bakışı değişiyordu. O anlar aklına dolduğunda, tüm bu terapilerin ne kadar manasız olduğunu, bilinçaltına ancak Tanrı'nın ve annesinin ulaşabileceğini fark ediyordu. Tabii, sadece üç günlüğüne rahat bırakırdı bu durum günlük yaşamını. Daha sonra Jungkook, çözüm olduğunu sandığı yeni bir doktorla karşısına çıkıyordu. O da onu kırmamak için kabul ediyordu.
Hastane binasından çıkar çıkmaz cebinde titreyen telefonu çıkardı. Jungkook olduğunu tahmin ederek -eh, başka kimsesi yoktu- kabul edip kulağına götürdü, bir yandan kaldırımda ilerlemeye başladı.
"Terapiyi eken serseriyle mi görüşüyorum?"
Bir anda durdu ve etrafına bakındı telaşla. Bu kadar çabuk yakalandığına inanamıyordu.
"Ne? Sen neredesin?"
Jungkook, sinirli olmasını beklerken güldüğünde içine su serpilmişti. Yine de ironi yapıyor olmasından korkarak bunu sesine yansıtmadı. Yolun karşısındaki beden ise gülerek onun yüz ifadelerini izliyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
After the Storm | Jikook
Fiksi PenggemarAy tepede onları parlatır ve saatler sonra yerini güneş alırdı. Kıyametler kopar, kanlar dökülürdü. Bir insan can verirdi diğeri arkasından bakarken. Dünya, döngüsünü hızla ilerletip onları kendi yollarında yorardı fakat Jimin düştüğünde, Jungkook o...