"Lütfen tüm bunların bir şaka olduğunu söyle."
Hyunshik, dişlerini sıkarken sinirle tısladı karşısındaki adama. Vücudu baştan aşağı kasılmıştı duyduklarıyla, kendi adamının ölü bedeninin malikane tuvaletinde bulunmasını beklemiyordu. Şeytanlar, diye geçirdi içinden. O iki şeytanı bu sefer mahvedecekti.
"Verdiğiniz zehri yanlarına gönderdiğimiz adama içirmişler."
"Nasıl?!" Bir anda ayaklandı, önündeki masaya sertçe yumruk attı. "Nasıl böyle bir şeye cesaret edebilirler?"
Kabullenemediği yenilgi hissiyatı, onu daha çok sinirlendiriyordu. Jimin'in deli cesareti, Jungkook'un itaatkar rolü oynayıp her seferinde daha da asileşmesi onu deli edecekti. İstediği bu değildi, hayır, o onları iki kukla gibi pençesinde tutmak istemişti. Birbirlerine olan zaaflarını kullanarak istediğini yaptıracaktı. Jimin Yangsan'ı yok edecek ve daha da şeytanlaşacaktı, Jungkook ise intihara kalkışacaktı. Tam da istediği gibi, israfa sebep olan onlarca boğaz kesilecekti. Yakıp yıkan, amaçlarına ulaşmak için her şeyi acımasızca parçalayan kesim bir anda silinecekti ülkeden. Oysa hepsi, Park Jimin yüzünden şimdi çok daha tehlikeliydi. Her gün, bir adamı daha onları engellemeye çalışırken ölüyordu ve -onun gözünde- iki şeytan, giderek güçleniyordu.
Uzun bir sessizliğin ardından, askeri çekinerek sordu;
"Şimdi ne yapmayı düşünüyorsunuz?"
Bekledi, düşünmeye çalıştı. Öyle büyük bir öfke içindeydi ki, sağlıklı düşünemiyordu. Hoş, sağlıklı düşünememek onun için bir değişiklik değildi. O, her zaman hastalıklı düşüncelerin kurbanıydı.
"İkisini de avcuma hapsedeceğim." Bir elini havaya kaldırdı, avcunun içinde onları hayal ederken, sertçe yumruğunu sıktı. "Kuyruğuna basılan enikler gibi, inim inim inleyecekler gözümün önünde."
Ses tonu kalınlaşmıştı, şimdi kontrolsüz öfkesi, yerini şeytani gücüne bırakıyordu. İçinin intikam ateşi ile kavrulduğunu hissedebiliyordu, gözü kararmıştı.
"Tüm travmalarını tekrar yaşatacağım onlara."
Gözünün önüne yardım için dilenen bir Jimin geldiğinde kahkaha attı. Bu görüntüye sahip olmak için her şeyini feda edebilirdi. Onun canının yanması için, her şeyi yapardı.
"Yalvarırım!" İronik bir sesle ellerini birleştirip salladı ve aklındaki görüntüyü canlandırdı. "Yalvarırım onu değil beni öldür Hyunshik! Jungkook'a dokunma!"
Kendi taklidine güldüğünde, karşısındaki adam da gülmek zorunda hissedip ona eşlik etti. Çirkin kahkahası tüm odayı doldurdu, hayvani bir zevk içerisindeydi. Bir an durgunlaştı daha sonra, elleri masasının üstünde yavaşça dolaşmaya başladı.
"Jimin bir amok koşucusu."
Kendisinin de böyle bir yönelimde olduğunu fark etmiyordu, o sadece her zerresiyle nefret ettiği genç şeytanı suçlamakla meşguldü.
"İstediği şeye sahip olabilmek için herkesi öldürebilir o. Kafasına taktığı şey, aşığının yaşamı... Aşığının yaşamı için kendini bile öldürür."
Masada duran minyatür İsa biblosunu eline aldı. Yüzünde sinsi bir gülümseme ile, bibloyu döndürdü elinde yavaşça. Çığlıklar, çaresizce, onun için atılan çığlıklar... Tek bir cümle duymak uğruna ağzının içine köpek gibi bakan gözler... Bir zaman tanrısını domine etmek. Park Jimin'i, evrenin başına gelen en uyumsuz tanrıyı sıradan bir insan için çığlıklar içinde ağlatmak.
"Ne kadar hoş, değil mi Eric?" Bir anda askerine doğru döndü ve elindeki bibloyu ona gösterdi. "Çok büyüleyici."
"Gerçekten de öyle, efendim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
After the Storm | Jikook
FanficAy tepede onları parlatır ve saatler sonra yerini güneş alırdı. Kıyametler kopar, kanlar dökülürdü. Bir insan can verirdi diğeri arkasından bakarken. Dünya, döngüsünü hızla ilerletip onları kendi yollarında yorardı fakat Jimin düştüğünde, Jungkook o...