"Prens hazretleri." Ten duyduğu sesle ellerini beyaz atının yelelerinden çekmiş sesin geldiği yöne dönmüştü.
"General!" İkiside yüzlerinde geniş gülümsemelerle birbirlerine bakıyorlardı. Taeyong beyaz atın yelelerinde gezdirmişti ellerini. İkiside her zamanki ağır gösterişli kıyafetleri yerine ipek bol gömlekler giymişlerdi. Ten'in aksine Taeyong'un üzerinde birde yelek vardı. Uzun siyah çizmeleri ve bacaklarını saran pantolonlarıyla kesinlikle at binmek için hazırlardı.
"Tayland ormanlarını görmenizi istedim. Her zaman böyle kalır mı bilmem ama." Taeyong ellerini atın yelelerininden çekmeden prense döndü.
"Güzel olduğunu söylemişlerdi." Ten sevinçle başını salladı.
"Güzeldir. Komutanlarınız bugünde dinlenirken ben boş durmak istemedim. Aslında at biniciliği her zaman favorimdir. Sizin atınızında henüz gelmediğini biliyorum bu yüzden Abis'i bir süreliğine sizin için hazırlamalarını emrettim." Taeyong ellerinin altındaki kar beyazı ata çevirdi bakışlarını.
"Uysaldır genelde asi tavırlar sergilemez." Ten kendi atının üzerine bindiğinde generale baktı. Birkaç saniye sonra generalde Abis'in üzerine bindiğinde prensi takip etmeye başladı.Uzun zaman olmuştu ata binmeyeli. Dar patika yolunda ilerledikten sonra sonunda bir uçurum kenarına gelmişlerdi. İkiside atlarını buldukları ağaca bağladıktan sonra uçurum kenarına doğru ilerlediler. İlk günkü gerilim yoktu aralarında. Aksine birbirlerinin yanında rahat hissediyorlardı. Daha sonra gün batımına kadar oturup sohbet ettiler birbirlerinin ortak notlalarını bulmaya çalıştılar. Bunu neden yaptıkları konusunda ikisininde en ufak bir fikri bile yoktu.
Uzun süre okumaktan hoşlandıkları kitaplar, şiirler ve ya metinlerden konuştular. Sonra ilgi alanlarından, kişisel yeteneklerinden bahsettikler birbirlerine.
"Ok kullanmakta iyiyim ama favorim kılıç kullanmaktır." Taeyong gözlerinin parıldadığını hissetmişti o an.
"Ok kullanmaktansa bende kılıç kullanmayı tercih ederim. Eğitimlerim hep bu yöndeydi ama artık silah kullanmayı daha çok seviyorum." Ten anlayışla başını salladığında yanında oturan bedene döndü. Farklıydı Taeyong. Yanındaki herkesten, konuştuğu dinlediği herkesten farklıydı. Şapkasından taşan kızıl saçları kendininkine oranla beyaz teni bazı ufak yara izleri. Yine de güzel olduğunu inkar edemezdi.
Taeyong onu izleyen bakışları hissettiğinde karşısındaki gözlere çevirdi bakışlarını. Hangi ara bu kadar yakınlaşmışlardı hiçbir fikri yoktu ikisininde.
Tamamlardı sonunda. Bakışlarında kaybolmuşlardı birbirlerinin. Her şey sessizdi o an. Niye susmuştu herkes. Birbirlerinin kalp atışları duyulsun diye mi? Ya midesindeki hareketler hissedilsin diye mi? Birbirlerini çıldırtacak olan soluk nefeslerini algılayabilsinler diye mi?
"Dönsek iyi olacak." Ten zorlukla kalktığında kendininkine oranla biraz daha güçlü kolların arasında buldu kendini.
"Sizin için sorun mu?" Taeyong'un nefesleri o kadar yakınındaydı ki nefes alacak gücü bulamıyordu kendine.
"Ben sorun yaratacak davranışlar sergilemem." Hangi cesaretle oldu bilmiyordu ama hemen karşısındaki dudaklara teslim ederken buldu dudaklarını. İçindeki hırçın denizler ortalığı ayağa kaldırırken defalarca anın gerçekliğini sorguladı ikiside.
Nefessizlikten mi heyecandan mı bilinmez ayrıldıklarında bakışlarını kaçırdı ikiside birbirinden. Sahi az önceki cüretkar davranışları sergileyen kimdi?