Aralanan kapıdan içeriye girdiğinde atmayan kalbi umrunda olmadı. Tuttuğu nefesleri, titreyen elleri, akıttığı gözyaşları umrunda değildi.
"Ten!" Taeyong'un kırgın sesi kulağına dolduğunda ağlamak istedi.
Dahada dökülen gözyaşlarıyla yüzünü seçemiyordu.
"Taeyong." Düğümlenen boğazından yırtarak çıkardığı cümle sonrası düştü yere. Dizleri taşıyamıyordu artık. Omzularındaki yük çok ağırdı.
"Ten kalk ayağa lütfen." Ona dokunmaya kıyamayan Taeyong başında ağlarken ellerini tutamadı.Uzun ağlama sürecinden sonra odada sadece iç çekişler duyuluyordu artık. Hala ikiside yerde oturuyordu. Zifiri karanlıktı her yer.
"Burda ne işimiz var Ten?" Taeyong kısık sesiyle konuştuğunda Ten bakışlarını yerden çekip hiç bakmaktan sıkılmadığı her bir köşesini ezbere bildiği yüze çıkardı.
"Sofia.
Seninle vakit geçirebilmem için ayarlamış." Taeyong şaşkın bakışlarıyla bakarken Ten'in dudaklarından acı bir gülümseme döküldü.
"Her şeyi biliyor Taeyong. Yaşadıklarımızı, anılarımızı.
Sen yokken beni tek anlayan oydu. Bana aşık ama beni o kadar umursuyor ki, mutlu olmam için beni sana gönderdi." İfadesizdi ikiside. Öylece yerde oturuyor birbirlerini dinliyorlardı.
"Ona kocalık görevlerimi yapmadığım için asla yargılamadı beni. Halkın baskısına dayanamadığımda bir çocuğumuzun olması şarttı artık. Aylarca elimi ona sürememiştim. Ama şimdi 8 aylık hamile." Taeyong tepki vermedi. Korkuyordu Ten duyabileceği her bir cümleden.
"Zor olmalı senin için." Sonunda Taeyong sessizliği bozduğunda Ten'in ağlaması daha da şiddetlendi.
"Bir an bile aklımdan çıkaramadığım için seni çok zor Taeyong. Onun için çok zor. Asla bana yansıtmıyor ama hangi kadın kabullenebilir ki bunu. Ama ne var biliyor musun?" Nihayet ikiside göz göze geldiklerinde gülümsedi ikiside.
"Senin yaşadığını biliyor olmak bile mutluluk sebebi benim için Taeyong. Senin mutlu olduğunu görmek istiyorum. Bir kez bana güzel gülümsemeni bahşetmeden gitme olur mu?" Taeyong sesizce başını salladığında Ten tekrar konuşmaya başlamıştı.
"Sen beni unut Taeyong. Çünkü hatırlayınca mutlu olunmuyor. Bir aile kur kendine. Seni sevecek bir kadın bul. Ne bileyim çocukların olsun. Bizim için zor biliyorum ama bunu yap olur mu?" Zorlukla birbirine değdirdiği parmaklarının ardından tekrar gülümsedi Ten.
"Seni öpmek isterdim Taeyong. Ellerini tutabilmek, kokunu tekrar içime çekmek isterdim. Eskisi gibi yatağıma dağılan saçlarını izlemek isterdim." Şiddetlenen ağlaması sonrası elini ağzına kapatarak fazla ses çıkmasını engellemeye çalıştı.
"Üzgünüm sevgilim yapamam artık. Beni kadınlık gururunu ayaklar altına alacak kadar seven biri varken ona bir kez daha dokunmayacak olsamda yapamam." Uzun zamandır olduğu gibi tekrar hıçkırık sesleri doldurdu odayı.
"Ben yapamam ama sen bana bir kez sarılır mısın?" Taeyong ağlama sesi yükselirken zorlukla kalktı oturduğu yerden. Kollarını yerde kaybolmuş çocuğa sardı sıkıca. Gömlekleri ıslandı gözyaşlarıyla defalarca olduğu gibi.
Taeyong hala aynı kokuyordu.
Dakikalar sonra birbirlerinden ayrıldıklarında Ten zorlukla ayağa kalktı. Odanın kapısını açmadan önce yerde oturan sevgilisine baktı için parçalanırcasına.
"Seni seviyorum Taeyong. Her zaman seveceğimden nolur hiç şüphen olmasın."