27 Şubat 1903
"Burda ne yapıyoruz?" Taeyong sessizce fısıldarken hala Ten'i takip ediyordu.
"Sadece beni takip et." Büyük kapıyı açtığında sonunda Taeyong'un ellerini tutabilmişti. Biraz daha yürüdükten sonra durmuş örtüyle örtülmüş nesneye bakıyorlardı. Ten örtünün köşesini kaldırdıktan sonra Taeyong'u yanına çekip içeriye girmişti.
"Ya bu benim arabam değil mi?" Ten parlayan gözleriyle kafasını sallamış oturduğu koltukta biraz daha yana kaymıştı.
"Seni ilk kez gördüğüm araba. Çalışmıyormuş artık."
Seni ilk gördüğüm araba. Nasılda dokunmuştu ikisininde içine bu söz. Ten biraz daha yaklaşıp anlını Taeyong'un anlına yasladığında derin derin nefes alma ihtiyacı hissetmişti. Onunla geçiriyor olduğu son zamanların bunlar olduğunu bilmek gücüne gidiyordu. Gizli gizli her köşede tutmaya çalıştığı elleri, geceleri gizli gizli odasına gitmeleri her köşe başında birbirine verdikleri ufak hayat öpücükleri ve daha nicesi.
Nefessiz kalmışcasına Taeyong'un dudaklarıyla birleştirdiği dudakları can bulmuşcasına hareketlenen elleri.
Nasıl ayrı kalacaktı ondan? Nasıl uzak tutabilecekti kendini.
Nasıl onsuz kalabilecekti canı olmadan nasıl devam edebilirdi ki?
Öpüşmeleri sulu bir hale büründüğünde belindeki elleri hissetti Ten. Şimdiye kadar her daim orda duran onu sarıp saklayan eller. Kendi elleri ise kızıl her tutamına ayrı aşık olduğu saçlardaydı.
Çekiştirmek, yolmak yerine ayrı ayrı seviyordu her bir tutamını. Diğer eliyse gözünün altındaki yara izindeydi.
Geçmemişti iyileşse bile hala ordaydı.
Ten'in asla unutamayacağı ya da Taeyong'a asla Ten'i unutturmamak ister gibi ordaydı.
Bir damla göz yaşı düşerken yüzünden dudağına kadar yol izledi.
Hatıraları, yaşayacağı acıları olarak. Alamayacağı nefes, bir daha asla hissedemeyeceği hisleri olarak.
"Ten." Hangi ara dudaklarının ayrıldığı konusunda hiçbir fikri yoktu prensin. Gözlerinden sicim sicim yaşlar akarken kapalıydı gözleri. Taeyong ise konuşmak istiyor yapamıyordu. Ağzından dökülecek her söz onları bitirecekti sanki.
"Üzgünüm Ten. Bizim için daha güzel bir dünya yaratabilmek isterdim." İkisininde gözyaşları birbirine karışırken Taeyong sevdiceğinin başını göğsüne yasladı. Kollarını sardı etrafına. Derince nefes almaya çalıştı ama yapamadı. Çok zordu nefes alabilmek. Kaynağı yanındaydı ama zordu.
Canı çekiliyormuş gibi hissetti defalarca. Güneş doğana kadar sarıldılar birbirlerine. Gözyaşlarının birbirinin yarı açık gömleklerini ıslatmasına izin verdiler. Arabadan indiklerinde ise her zamanki görünen görüntüyü serdiler gözler önüne.
Dik duruşları, sert bakışları ve ihtişamlı yürüyüşleri.
Kimse bilemedi yüreklerinde sakladıkları acıları. Kimse duyamadı yardım çığlıklarını. Daha önemlisi kimse kurtaramadı onları.