Kendimi bildim bileli bir hayalet tarafından izleniyordum. Aslında izlenmek doğru kelime değildi, o şey beni takip ediyordu. Hayatımın her anında, onu göremesem bile varlığını buram buram hissediyordum. Onu tanımıyordum, kim olduğunu bilmiyordum, yüzünü, bedenini, adını dahi bilmiyordum. Onu yalnızca bir defa görmüştüm. Ona da görmek bile denemezdi. Zihnimde yalnızca yarim yamalak bir görüntüsü vardı. Karanlığın arasında parlayan parlak siyah gözleri görmüştüm. Tehlike barındıran gözleri...
Tabi o zamanlar 4 yaşında bir çocuk olduğumdan neler olduğunu tam olarak hatırlayamıyordum. Aradan koskoca 13 yıl geçmişti. Sadece ona elimi uzattığımı hatırlıyordum. Sanırım onun gerçek olup olmadığını anlamak için yapmıştım. Bu biraz garipti biliyordum. Normal bir çocuk olsa çığlık atarak anne ve babasını çağırırdı. Hele ki öylesine fırtınanın yakıp yıktığı bir gecede çığlık çığlığa olmam gerekiyordu. Ama ben biraz garip bir çocuktum. Gökyüzünde çakan şimşekler beni korkutmazdı. Aksine bu beni korkutmak yerine rahatlatırdı. Karanlık içinde aynı şeyi söyleyebilirdim. Her çocuğun kafasında yarattığı o karanlıklar içinde gizlenen canavar, benim için yoktu. Beni yatağımın altında ya da dolabımın içinde beklemiyordu. Benim hayatımda o canavardan çok daha büyük bir şey vardı. Benim hayaletim. O bir canavar değildi. Kötü biri değildi. O gece ona uzattığım eli tutmamasına rağmen onun iyi biri olduğunu biliyordum. Çünkü annem ona yaşadıklarımı ve hissettiklerimi anlattığımda bana gayet net bir şekilde onun kim olduğunu açıklamıştı. O benim koruyucu meleğimdi, tıpkı bir diş perisi gibiydi. Büyülüydü. Yani en azından ben küçükken bu yalana inanmıştım. Ailemin tuhaflığımı anlamamam için böyle bir yalan uydurduklarınıysa ortaokulda fark etmiştim. Diğer arkadaşlarımın sahip olduğu o hayali arkadaş ya da annemin deyimiyle koruyucu melekler ortaokulda çoktan onları terk etmişti. Yalnızca benim sahip olduğum o hayalet benim peşimi bırakmamıştı. Bu nedenle ortaokulda sınıf arkadaşlarım tarafından dışlanan kişi olmuştum. Tuhaflığımın fark edilmemesi imkansızdı. Çünkü sürekli tetikteydim. İzlenilme hissi beni mahvediyordu, üstelik derslerim berbattan da öteydi. Yazmakta dahi zorlanıyordum. Harfler zihnimde sürekli yer değiştiriyor, eski yunanca cümlelere dönüşüyorlardı. Hatta bazen ağzımdan kendimin bile anlamını bilmediğim kelimeler dökülüyordu. Bunun üzerine insanlar bana " değişik " lakabını takmışlardı. Bunun için onlara kızamıyordum bile çünkü öyleydim. Öğretmenlerim ilk başta bana yardım etmeye çalışsalar da bende herhangi bir değişiklik olmadığını gördüklerinde onlarda tıpkı sınıf arkadaşlarım gibi beni göz ardı etmeye başlamışlardı. Aileme bir doktora görünmem ile ilgili defalarca kez nasihatlar vermişlerdi. Anne ve babamsa beni bir doktora götürmek bir yana dursun, ağızlarına onların da çok yakından bildiği tuhaflığımı dahi almıyorlardı. Her şey çok normalmiş gibi davranıyorlardı. Ben normalmişim gibi. Bu benim içime kapanık bir hale gelmeme neden olmuştu. Belki de en azından bir doktora gitseydik gerçekten de düzelecektim. Bunu birkaç defa anneme söylemiştim. O ise benim garip olmadığım konusunda fazla ısrarcıydı. Üstelik kendisi de doktordu. Ama ailem kendilerini benim yaşım büyüdükçe düzeleceğim hususunda inandırmışlardı. Hatta babam eskinden kendisinin de böyle olduğunu ancak liseye geçtiğinde her şeyin bir anda düzeldiğini söylemişti. Buna liseye geçene kadar inanmamıştım. Fakat gerçekten de onun söylediği gibi tüm garipliğim liseye geçişimle son bulmuştu. Hatta benim peşimi bırakmayan o hayalet bile bir anda kaybolmuştu. Kendimi ferahlamış hissediyordum. Sanki üzerimde bir baskı vardı da bizim yaptığımız ani şehir değişikliği ile her şey bitmişti. Ailem, benim düzelmemle beraber benden çok daha mutlulardı. Bense kendimi boşluğa düşmüş gibi hissediyordum. Ayrıca koruyucu meleğimin bu ani kayboluşunun ardında başka bir neden olduğunu da hissedebiliyordum. Onun kayboluşu hayatimi kisa bir sekteye uğratsa da yeni şehir ve arkadaşlar benim tüm derdime çare olmuşlardı. Kendime olan güvenimi yeniden kazanmıştım ve liseyle birlikte o ezik kız imajımdan da kurtulmuştum. Bunda basketbol takımının koçu olan babamın da büyük bir etkisi vardı. Kendisi eski bir NBA oyuncusuydu. Kimse neden bir takımda koçluk yapmak varken bir lisede yapmasını anlayamasa da ben bunu benim için yaptığını biliyordum. Çünkü babam, annemden ziyade bilhassa benim içimdeki endişeleri daha iyi anlıyordu. O da benim yaşadıklarımı yaşamıştı ve benim ya garipliğim tekrar ortaya çıkarsa adı altındaki düşüncelerimi ben ona bahsetmeme rağmen anlıyor, sırf kendimi daha rahat ve güvende hissetmem için gittiğim lisede çalışıyordu. Ona minnettardım. Kendi hayallerini sırf benim iyiliğim için çöpe atıyordu. Bende onu, onun beni ettiği kadar mutlu edebilmek için derslerime dört elle sarılmıştım. Ortaokuldaki düşük notlarıma rağmen, lise ortalamamla istediğim herhangi bir üniversiteden burs alabilirdim. Bu benim için büyük bir başarıydı. Bunun yanı sıra insanlar beni göz ardı etmiyorlardı. Popüler bir kız olduğumu bile söyleyebilirdim. Fakat tam olarak öyle de değildim. Erkekler bana ilgi duyuyorlardı, bunu fark etmemek için kör olmak gerekirdi. Ama bu ilgileri bende karşılıksız kalıyordu. Benim tüm ilgim geleceğimle veya arkadaşlarımla ilgiliydi. Dönem sonuna gelmeme rağmen hala ne yapacağımı bilememem ve herkesin ne yapabileceğimle ilgili bir önerisi varken aslında ben bunu ailemden bekliyordum. Bana bir fikir vermelerini bekliyordum ancak onlar bir anda benim geleceğimle alakalı olan her şeye ilgilerini kaybetmiş gibilerdi. Babama Nyc ya da Chicago'daki üniversiteleri gösterdiğimde bana hevesli görünmeye çalışıyordu. Bense onun ve annemin doğum günüm yaklaştıkça artan garip davranışlarının sebebini kavramaya çalışıyordum. Onlarla arabada giderken yaptığımız o sıcak sohbetlerin yerine, kısa kısa konuşmalar gelmişti. Annem ne zaman dışarı çıksam sürekli beni arıyor, sıkboğaz ediyordu. Babamsa okulda sürekli beni takip ediyordu. Bu birkaç gün sonra arkadaşlarımın da dikkatini çekmişti ve ben çareyi babamı, derse girmeden önce müzik sınıfına çekerek uyarmakta bulmuştum. En azından bu uyarı birazcık işe yaramış, beni takip etmeyi bırakmıştı. Ancak gözleri her daim üzerimdeydi. Annem ve babam sanki bir şeyi bekliyorlardı. Belki de benim tuhaflığım tekrar ortaya çıkıyor ama ben fark etmiyordum. Bu yüzden benim içimde de büyük bir endişe ortaya çıkmıştı. Nitekim bu endişe haklı çıkmıştı. Hayaletim beni yeniden bulmuştu. İzlenimle duygusunu adeta ensemde hissediyordum. 4 yılın ardından tam her şey düzeldi derken, bana ondan asla kaçamayacağımı bir kere daha bana hatırlatmıştı. Onu bulabilmek için etrafıma bakarken, araba kalabalığının arasında bana bakan bir çift göz arıyordum. Haksız çıkmak istiyordum. Beni yeniden bulmamış olmasını umuyordum. Ama o beni bulmuştu. İnsan kalabalığın arkasında, çam ağaçlarının dibinde onu gizleyen ağaç gölgelerinin arasındaydı. Bana kendini gösteriyordu. Yıllar sonra... Üzerinde siyah bir ceket vardı ve kapşonu yüzünü örtüyordu. Kendini gizlemesine rağmen siyah gözleri, yine onu kaplayan karanlığa rağmen parlıyordu. Gözleri dışında yüzünde görebildiğim en ufak bir şey yoktu. Bakışlarından tıpkı o geceki gibi tehlike ve uyarı akıyordu. Gözleri beni kendisine karşı uyarıyordu. Kaç benden. Kaç ve saklan der gibi. Bense onun tüm uyarılarına karşın ona doğru bir adım attım. Onu kaybolmadan yakalamak ve bunu bana neden yaptığını sormak istiyordum. Neden tam hayatım düzene girmişken yine beni mahvetmek için ortaya çıktığını sormak istiyordum. Bu isteğime önüme geçen en yakın arkadaşım engel oldu. Onunla olan göz kontağım bozulurken, bedenim bocaladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aydınlık Ve Karanlık
FantasyOnu tanımıyordum, kim olduğunu bilmiyordum, yüzünü, bedenini, adını dahi bilmiyordum. Onu yalnızca bir defa görmüştüm. Ona da görmek bile denemezdi. Zihnimde yalnızca yarim yamalak bir görüntüsü vardı. Karanlığın arasında parlayan parlak siyah gözle...