●Lanet
Pandora dünyaya yalnızca
kötülüğü salmadı. Onunla beraber umutsuzluk ve mutsuzluk da insanlığı ele geçirdi.
Gözlerim karanlık gecede gezinip dururken zihnim bir karmaşanın içinde boğuşuyordu. Zoey ve James'le konuşmamın üzerinden 1 hafta geçmişti. Bu geçen haftada Safrina ile çalışmaktan başka hiçbir şey yapmamıştım. Günlerim artık dakikası dakikasına onunla geçiyordu. Sabah erkenden yerin iki kat altına iniyor, yemek vakti gelene kadar oradan çıkamıyordum. Vücudum morluklarla dolmuştu. Her kasım gerim gerim geriliyor ve sızlıyordu. Bana benu eğittiğini söylüyordu ama bu düpedüz dayak yemekti. İster istemez bu düşünceme güldüm. Kayla'nın da benden pek bir farkı yoktu. Lothar tarafından eğitiliyordu. Sırf onun eğitimi için Lothar öğrencilere ders vermeyi bırakmıştı. İkimiz de neredeyse aynı eğitimi alıyorduk ancak benim ki kısa süreliydi. Bir ay sonra gideceğimi varsayarsak benim eğitimimim tamamen hayatta kalmaya dayalıydı. Bunun için kılıç kullanmayı, ok atmayı ve yakın dövüşü öğrenmem gerekiyordu. Ok atmakta iyiydim. Zaten babam küçüklükten beri beni bu konuda eğiliyordu. Ancak kılıç kullanmak… Asıl mesele oydu. Açıkçası 21.yüzyıldayken neden tabancalarla savaşmadığımızı ilk başta anlayamamıştım. Bunlar orta çağdan kalan yöntemlerdi. Safrina ise bu konuyu kısaca açıklamıştı. Savaşacağımız şeyler insan değildi. Zagreus benim için canavarlarını gönderecekti ve onlar başka bir boyuta aittiler. Aslında bu çok eski bir hikayeye dayanıyordu. Pandora'nın Kutusuna."Bundan yaklaşık bir milyon yıl önce, insanlar yer yüzündeyken Prometheus, Zeus'dan gizlice ateşi çalmış ve insanlığa vermişti. İnsanların ateşi kullanmaya başlaması büyük bir dönüm noktasıydı. Çünkü o zamandaki insanlar, bizim bildiğimiz insan suretinde değillerdi. Zekaları, şimdiki insanlarla karşılaştırılamazdı. Ateş onlara göremediklerini gösterdi, onlara güç verdi. İnsanlar ateşi kontrol etmeyi öğrendikçe geliştiler, çoğaldılar. Fakat Prometheus'un bu hediyesi Zeus'u çok kızdırdı. Zeus ondan habersiz bir şey yapılmasından nefret eder. Ancak en nefret ettiği şey hırsızlıktır. Güç hırsızlığıdır. " Demişti Safrina. Yüzündeki o acı dolu gülümsemeyi hala hatırlıyordum. Kendini hızlı toparlamıştı ama bu onu fark etmemi engellememişti.
" Prometheus, Herkül onu kurtarana kadar acı içinde kıvranarak cezalandırıldı. Ancak onun çektiği bu ceza yeterli değildi. İnsanlar da cezalarını çekmelilerdi. Bu nedenle Zeus balçıktan bir kadın yarattı. Onun adı Pandora'ydı. Başka bir isimle ise Havva. İlk kadın. Elbette ondan başka kadinlar ve erkeklerde vardı fakat biz onlara o zamanlar insan demiyorduk. Onlar birer hayvandı. Gerçek anlamda insan olan ilk kişi Pandora'ydı. Çok güzeldi. Akıllıydı ve en önemlisi de bir insanın en kuvvetli özelliği olan merak onda fazlasıyla vardı. Zeus onu yeryüzüne gönderdi. Güzeller güzeli Pandora, ateşi çalan Prometheus'un ikiziyle evlendi. Zeus onlara evlilik hediyesi olarak bir kutu hediye etti ve gitmeden önce Pandora'nın kulağına fısıldadı. Kutuyu sakın açma dedi. Ancak Pandora bir süre sonra merakına yenildi. Açmaması gerekirken kutuyu açtı. Yasaklı olana göz dikti. Sonuçları ise çok ağır oldu. Kutunun içinden kötülük dışarı çıktı. Biz onlara canavar dedik. Onlar daha bu dünyada insanlık yokken bir boyuta hapsedilmiş ve kimsenin açıp bakmayacağı bir çömleğin içine gizlenmişti. Pandora onu açtığında hepsi serbest kaldı. Kapatmayı denedi. Fakat kötülük bir kere dünyaya ayağını basmıştı, Onları kazıyarak çıkarmak bu defa daha güç olacaktı. Kutuyu kapatmaya çalışırken içine düştü ve esir alındı. Ardından kutu tüm kötülüğü dışarı saldiktan sonra kapandı. Derler ki Pandora içimizdeki umuttu, dünyayı aydınlatan ışık, iyilik dolu olandı. Kötülüğü yenebilecek tek kişiydi. Ama o karanlığın elinde esir olmuş, böylece insanlık için kalan son umut ta yerle bir olmuştu. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aydınlık Ve Karanlık
FantasyOnu tanımıyordum, kim olduğunu bilmiyordum, yüzünü, bedenini, adını dahi bilmiyordum. Onu yalnızca bir defa görmüştüm. Ona da görmek bile denemezdi. Zihnimde yalnızca yarim yamalak bir görüntüsü vardı. Karanlığın arasında parlayan parlak siyah gözle...