Uyku ve uyanıklık arasında gidip geldiğimi hissettim. Bilincim yavaş yavaş açılırken göz kapaklarımı araladım. Gözlerime sızan güneş ışığına alışması için birkaç kez kırpıştırdım. Odamdaydım. En son yaşadıklarım yavaş yavaş gözümün önüne gelirken midemdeki acıyla yattığım yerde kasıldım. Elim anında karnımı buldu.
“Ah!” Acı bir inleme dudaklarımdan feryat etti. Yavaşça doğruldum. Elim karnımda hamam odasına gittim ve soğuk suyla yüzümü yıkayıp ensemi ıslattım. Zehirlenmiştim. Zian beni bir şekilde kurtarmış olmalıydı.
Ama bunu kim yapmıştı? Neden yapmıştı?
Aslında cevabı belliydi. Zian’ın ailesinden babası hariç herkes olabilirdi. Özellikle annesi olduğunu düşünüyordum. Düğün günü bana bakışları aklımdan çıkmıyordu. Yavaşça odama geri döndüm ve yatağa oturdum. O sırada kapıdan sesler geldi.
“Bu kadar süre uyuması normal mi?” diyordu Zian. Sesler git gide yaklaşıyordu.
“Gayet normal. Verdiğim panzehirin yatıştırıcı etkisi de var. Onu da hesaba katarsak birkaç saat içinde uyanacaktır.”
“Ya uyanmazsa?”
O sırada kapı açıldı ve şifacı olduğunu düşündüğüm adamla içeri girdiler. Zian’la göz göze geldik.
“Uyanmış bile.” Dedi şifacı hafif bir gülümsemeyle. “ Uzanın lütfen.”
“İyisin.” Dedi Zian yanıma gelerek. Yatağın kenarına çömeldi ve aşağıdan yüzüme baktı.
“Nasıl hissediyorsunuz Prenses Adelina?” Dedi şifacı. Elinde torbaya benzer bir şey vardı.
“İyiyim. Sadece biraz midem ağrıyor.” Dedim halsizce. “Ne zamandır uyuyorum?”
“İki gündür.” Diyen Zian’a şaşkınla baktım.
“Yapanı buldun mu?”
“Hayır.” Dedi ama gözleri yalan söylüyordu. Yalan söyleme konusunda iyi değildi anlaşılan.“Annen mi?” Bu sefer sessiz kalmayı tercih etti.
O sırada şifacı torbasından şurup şişesi çıkarıp kenardaki sehpaya koydu. Sabah akşam bir yudum bundan al. Ağrını kesecektir.”
“Tamam. Teşekkürler.”
Şifacı odadan çıkınca Zian yanıma oturdu.
“Gitmeme izin ver.” Dedim ona bakarak. Yerdeki halıda geziniyordu gözleri.
“Veremem.”
“Neden? Bak hayatımı kurtardın işte. Ödeştik. Bırak gideyim Zian. Burada da güvende değilim.”
“Güvendesin. Bir daha böyle bir durum yaşanmayacak. Emin olabilirsin. Annemin yaptığını sadece ben ve sen biliyoruz. Birde kendisi. Onu buradan uzaklaşmakla tehdit ettim. Bir daha yapamaz öyle bir şey.”
Fazla emin konuşuyordu ama babası ve ona olan güvenim hariç kimseye güvenim yoktu burada. Sonra kafama dank etti. Axeller!
“Roland?” Dedim sorarcasına.
“Gelmek üzeredirler.” Dedi sakince. Axeller kapıya dayanacaktı. Ya savaş çıkacaktı ya da Roland vazgeçip tekrar dönecekti. Ama ilk seçenek daha kuvvetliydi. Ayağa kalktım ve şuruptan bir yudum içtim.
“Kılıç istiyorum.” Dedim hala oturan Zian’a dönerek.
“Hayır.” Dedi anlayarak. “Arbede çıkarsa içeride kalacaksın. Yeterince muhafızımız var. Onları püskürteceğiz.”
“Bende savaşacağım. Söz konusu benim.” Dedim hiddetle.
“Hayır dedim Adelina.” Kalktı ve zırhını düzeltti. “Zaten savaşacak halde değilsin.”
“Gayet iyiyi-“
“Değilsin. Bitti.” Dedi ve kapıyı çarparak odadan çıktı. Üzerime bir gömlek ve pantolon geçirdim. Her zamanki korsemi taktım ve kapıyı açtım. Kapıda iki muhafız nöbet tutuyordu.
“Prensesim Prens Zian odadan çıkmamanız için emir verdi. Lütfen odanıza girin.” Dedi içlerinden iri olanı.
“Pekala.” Dedim ve içeri girdim. Düşün Adelina! Düşün!
Biranda cam bardağı alıp yere fırlattım ve bağırdım. ”Ah!”
Muhafızlar bana bakmaya içeri daldıklarında kapının arkasındaydım. İçeri girdiklerinde birinin kılıcını kınından çıkarıp dışarı kaçtım ve kapıyı üstlerine kapatıp dışardan kilitledim. Onlar kapıyı zorlayıp bağırırken koşarak dış kapıya ulaştım. Büyük kapı açılmış bir sürü muhafız ellerinde kılıcı, kimisinde ok ve yay bekliyorlardı. Aralarından sıyrılıp en öne çıktım. Bir iki adım önümdeki Zian ne olduğuna bakmak için arkasını döndü. Beni görünce gözleri irileşti ve gelip kolumu tuttu.“Ne yaptın sen!”
“Merak etme kimseyi öldürmedim bu sefer.”
“Derhal içeri.” Kolumu sertçe çektim.
“Bırak beni.” O sırada at sesleri duyuldu ve Axel ordusu göründü. En önlerinde atın üstündeki tanıdık yüze baktım. Roland başında tacı üzerinde pelerini tam bir Kral gibi görünüyordu. Yaklaştılar ve seslerimizi duyacağımız mesafede durdular. Roland bana baktı. Sonrada elimdeki kılıca. Kocaman bir kahkaha patlattı.
“Eski Alonso yeni Amaris Prensesi Adelina. Nasılsın kardeşim?”
“Senin kardeşin falan değilim ben.”
“Ordunu da al gidin buradan yoksa iyi şeyler olmayacak.” Dedi Zian. Fakat Roland çok rahat görünüyordu.
“Kral ile konuşmak istiyorum.” Roland kararlıydı.
“Kral müsait değil. Rahatsız. Onun yerine ben varım. Ve seni bu konuşmadan men ediyorum. Topraklarımızı derhal terk etmezseniz iyi şeyler olmayacak.” Zian daha kararlı duruyordu.
“Bir anlaşma yapmak istiyorum. Kıza karşılık en verimli topraklarımızın yüzde otuzu sizindir. Kral yıllardır bu anlaşma için uğraşıyordu. Ona kabul ettiğimi söyleyin.”
Bu işte bir terslik vardı. Roland günahını bile vermezdi kimseye. Demek ki hırs gözünü bu kadar bürümüştü. Ayağımın dibine okla ne olduğunu şaşırdım. Axellerden biri bana ok atmıştı. Ne olduğunu anlamadan herkes biranda birbirine girdi. Muhafızlar düşman ordusuyla çatışırken Roland attan indi ve kılıcını çıkartıp bana doğru geldi. Zian çoktan yanımdan ayrılmıştı.
Kılıcımı daha sıkı tutup bende Roland’a doğru koştum. Kılıçlarımız havada çarpıştı. Birkaç denemesinde onu püskürttüm ama koluma gelen kılıca engel olamamıştım. Kesikten çıkan kan kolumu ıslatırken sonraki darbeyi engellemek için eğildim. O sırada ayağına attığım tekmeyle yeri boyladı.
“Seni küçük or*spu!”
Kılıç tutan eline sertçe bastım. Ağzından koca bir inleme firar etti. Etraf tam bir kaostu ama sanki sadece Roland ve ben vardım. Kılıcına vurup uzağa savurdum ve kendi kılıcımın keskin ucunu boynuna dayadım.
Onu öldürecektim. Öz abim olan düşmanımın boğazını kesecektim. Tam kılıcı kaldırdığım sırada Zian bana seslendi.“Adelina!”
Ona baktım. Bana yapma dercesine başını salladı. İkinci kez Axel kralının katili olacaktım neredeyse.
“Bırak gitsin. Diğer askerleri geri çekildi.”
Rolanda baktım. Pekala onu öldürmem daha büyük tehlikeydi ama onu sakat bırakabilirdim. Kılıcımı kaldırdım ve diz kapağına indirdim. Roland’ın acı çığlığı eşliğinde diğer bacağına da aynısını yaptım ve geri çekildim. Biz hızla saraya girerken Roland’ın adamları onu alıyordu. Büyük kapı gürültüyle kapanırken Roland bağırdı.
“Tekrar geleceğim Adelina! Seni öldürmekten beter edeceğim!”
Ve kapı kapandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADELINA | Katil Prenses
Teen Fictionİnsanlar klanlar halinde dünyanın dört bir yanına dağılmış halde yaşıyordu. Klanlar genellikle kendi halinde yaşardı. Aralarındaki savaşlar yok denecek kadar azdı. Ne kadar savaşlar çok nadir olsa da kendilerini garanti altına almak adına müttefikli...