Yaklaşık üç haftadır Darian'ı görmüyordum. Çoktan Amaris klanına ulaşmış diğer atların yanında bakımı yapılıyor, ona iyi bakılıyor olmalıydı. Prens Zian'a güveniyordum o konuda. Ateşin üzerinde Demir çubuğa geçirdiğim tavşan çoktan pişmişti. Ateşten aldım ve soğumasını bekleyip karnımı doyurdum. Bugün hava iyice soğuktu ve biran önce evime girip şömineyi yaktım. Önüne örtüleri koyup uzandım. Ateşte tutuşan odunlara bakarak düşünmeye başladım.
Üç haftadır içimi yiyip bitiren gerçek üzerime ağırlık çöktürmüştü. Ailem ölmüştü. Halkım ölmüştü ve buna ben sebep olmuştum. Her ne kadar sarayı ateşe veren annemde olsa benim için yapmıştı. Ben yapmış sayılırdım. Göz yaşlarım burnumun üzerinden kayıp örtüyü ıslatırken kendimi uykunun kollarına bıraktım.
Aradan ne kadar süre geçti veya saat gecenin kaçıydı bilmiyordum ama bir çıtırtı sesiyle gözlerimi açtım. Sesler yaklaşırken başımı kaldırdım. Bıçağım ve kılıçlarım karşı masadaydı. Onları almaya yeltenecekken kulübemin kapısı büyük bir gürültü ile kırıldı. Bir sürü asker kılıklı kişi üzerime gelmeye başladı. Döndüm ve şömineden sıcaklığını hala kaybetmemiş yanan odunlardan birini aldım adamların üzerine fırlattım. Elim fena yanmıştı.
Adamlardan birinin kıyafeti tutuşurken kalktım ve silahlarıma yöneldim. Başka birisi saçımdan tuttu ve ben geriye çekti. Dirseğimi karın boşluğuna geçirdim. Adamın dengesi bozulunca masadaki bıçağımı aldım ve boğazına soktum. Yüzüme sıçrayan kan gözüme kaçmıştı. Sol gözüm yanarken başka bir adam bana doğru geliyordu. Tam onun üzerine doğru atılacakken kafama sert bir cisimle vuruldu ve yeri boyladım.
Tam olarak bayılmamıştım ama hareket etmekte güçlük çekiyordum. Adamlardan biri geldi ve ellerimi bağladı. Beni kucağına alıp at arabasının arka kasasına koyulduğum ve elimdeki yanığın acısı son hatırladığım şeydi.
***************************
Gözlerimi yavaşça açtım. Beni taştan bir tavan karşıladı. Birkaç saniye sonra son yaşadıklarım gözlerimin önünden geçti. Kaçırılmıştım. Yavaşça doğruldum. Kafama vurulduğu için keskin bir acı duyuyordum. Kafam şişmiş olmalıydı. Elimi başıma götürürken elimin sarıldığını gördüm. Acısı dinmişti. Gözlerimi odada gezdirdim. Bir sarayda olduğumu direk anlamıştım. Oda çiçeklerle süslenmiş bir kadın odasıydı. Sarayda yaşadığım zamanlardaki odama benziyordu. Peki buraya neden gelmiştim. Axel klanı beni bulmuş olabilirdi ama neden yaralarımı sarıp beni bu kadar güzel bir odaya koyarlardı ki?
Bir şeyler yapmam lazımdı. Yavaşça yataktan kalktım. Acele edip gücümü boş yere harcamamam lazımdı. Kenarda duran aynalı masanın yanına ulaştım. Masanın üzerinde bulunan kutuyu aldım ve aynaya fırlattım. Parçalanan aynadan sivri bir parçayı sağlam elime aldım ve kapıya doğru yürüdüm. Tam kapıya ulaştığımda kapı açıldı ve hizmetçi kılıklı genç bir kız elinde yemek tepsisiyle odaya girdi. Kızı biranda kendime çektim ve kapıyı kapattım. Kızın elindeki tepsi yeri boyladı ve her yere yemekler saçıldı. Ayna parçasını boğazına dayadım.
"Sesini çıkarma! Yaşamak istiyorsan sadece sorularıma cevap ver!"
Kız korkuyla tamam dercesine başını salladı.
"Burası neresi?"
"Amaris klanındayız efendim."
Amaris! Zian'ın klanındaydım.
"Neden buradayım?"
"Prens Zian buraya getirilmenizi istedi." Kız korkudan tir tir titriyor bir yandan iç çekerek ağlıyordu.
"Benim kim olduğumu biliyor musunuz?"
"Prens Zian'ın hayatını kurtaran kişisiniz."
Ayna parçasını kızın boynundan çektim. Rahatça tuttuğu nefesini bıraktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADELINA | Katil Prenses
Novela Juvenilİnsanlar klanlar halinde dünyanın dört bir yanına dağılmış halde yaşıyordu. Klanlar genellikle kendi halinde yaşardı. Aralarındaki savaşlar yok denecek kadar azdı. Ne kadar savaşlar çok nadir olsa da kendilerini garanti altına almak adına müttefikli...