very long night at the motel

344 38 4
                                    



HAYATIMDA YAZDIĞIM EEEEENN EEENNN UZUN BÖLÜM

UMARIM OKURKEN SIKILMAZSINIZ

VE O GÜZEL ELCİKLERİNİZLE BİRKAÇ YORUM BIRAKMAYI UNUTMAZSINIZ!!?!1!1?!1!1!1!1!1!!!!!??????

BYEEE


Şarap kadehlerini bile almışlardı sikeyim... Nasıl fark edememiştik?

"Ne?" Şokla beni bırakıp geriye doğru baktıktan sonra sadece piknik örtümüzün kaldığını görerek birkaç küfür savurdu ve sonunda kıyıya ulaştığımızda vakit kaybetmeden koşarak sadece örtünün kaldığı piknik yerimize vardık. Umutsuzca etrafa bakınıyorduk ama gerçek gün gibi ortadaydı. Her şeyimiz gitmişti. Her şeyimiz...

"Sikeyim! Nasıl fark edemedik?" Sinirle dudaklarını dişleyip, etrafa çaresizce bakınıyorken sesimi çıkarmadan durmaya karar verdim. Eğer aptalca tepkiler vermeseydim şuan hem kuru hem de eşyalarımızla birlikte oturuyor olabilirdik.

Burnumu çekip gittikçe soğuyan hava karşısında sadece kollarımı kendime sararak bekledim. Kış yakındı ve buz gibi suya düştüğümüz yetmiyormuş gibi bir de soyulmuştuk. "En azından araban... Hala burada değil mi? Yani telefonlarımız ve çantam için yarın bir polis karakoluna gidebiliriz..." Gerçi onlara ne anlatacağımızı da bilmiyordum. Gölün içinde öpüşmeye kendimizi kaptırmışken soyulduğumuzu fark edemedik mi?

"Arabam..." ellerini tüm ceplerinde gezdirdiğinde suratında oluşan ifade benim de paniklememi sağladığında esen rüzgar yüzünden titremekten kendimi alamadım. "Lütfen anahtarlarının cebinde olduğunu söyle." Eğer oturduktan kısa bir süre sonra çıkardığı ceketinin cebine koyduysa tam anlamıyla sıçmıştık. Çünkü ne telefonumuz ne cüzdanımız ne de bir arabamız vardı artık. Benim her şeyim çantamdaydı ve çantam da arabanın arka koltuğunda.

Sinirle ellerini saçlarından geçirip anayola doğru çıkan yola baktığında hava kararmak üzereydi. Aklından geçirdiği şeyi az çok tahmin edebiliyordum ama onca yolu bu soğukta yürürsek anayola kadar hayatta kalabileceğimizden emin değildim.

"Başka çaremiz yok." Dedi sanki aklımdan geçenleri okumuş gibi. "Biliyorum ama... Şehirden çok uzaktayız, kimse bizi şehirin merkezine kadar götürmez."

"En azından ıslak kıyafetlerle bu soğukta ölmemek için bi çare bulmaya çalışabiliriz." başıyla yolu işaret ettiğinde oflayarak tek kuru şeyimiz olan örtüyü onun tuhaf bakışları eşliğinde yerden aldım. "Ne var? Donmak üzereyim ve buradaki en kuru şey de bu." Yürümeye başlayan uzun bedenini takip ederken tedirgin bakışlarımla bir yandan da etrafı inceliyordum.

Ağaçların arasından umarım bir hayvan falan çıkmazdı. "Etrafı izlemeyi bırak da hızlan. Beni kaybedersen tekrar iletişim kurabileceğimiz hiçbir şeyimiz yok." Kafamla onu onaylayıp adımlarımı hızlandırdığımda rüzgar daha şiddetli esmeye başladı. Eğer burada bir şeyler bizi parçalamazsa, soğuktan donup gidecektik çünkü soğuk ona işlemiyormuş gibi dakikalardır yürüyen Zayn bile hapşırıp öksürmeye başlamıştı. "Zayn?"

"Hm?"

"Bu şey ikimiz için de yeterince büyük gözüküyor. Yani... Pek kalın olmasa da hiç yoktan iyidir değil mi?" Kollarımı iki yana açıp benimle birlikte buna sarınarak yürümesini işaret ettiğimde daha iyi bir seçeneği olmadığı için kabul ederek yanıma geldi ama boyu benden daha uzun olduğu için aramızda oluşan mesafe ikimizin de bu örtüden yeterince faydalanmasını engelliyordu. Bu yüzden bir kolunu omzuma attığında bedeninin tarafında olan kolumu beline sardım ve ona iyice yanaştım. Başım sadece omzuna geliyordu ama bu mesafe iyiydi. Kalp atışlarına bu kadar yakın olmak tuhaf bir şekilde benim de kalp atışlarımın hızlanmasını sağlamıştı.

Violet || z.mHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin