Bazı zamanlar vardır. Kolunuzun altına aldığınız telefonun ayakkabı giymeye çabalarken ekran üstü yere düştüğü an gibi mesela. Beyninizde bir şimşek çakar ve beyaz ışığı gördüğünüzü hissedersiniz. Kendinize geldiğinizde telefonu bir an önce çevirip hala yaşıyor olduğunu görmek istersiniz ama içinizdeki korku buna engel olur. Yavaşça uzandığınızda telefonu çevirene kadar beyninizde pembe dizi gerilim müziği çalar.
Evet, şu an aynı durumu yaşıyorum. Telefonu açıp korkulacak bir şey olmadığını duyup ekranın sağlamlığını gördüğümde olduğu gibi derin bir ohh çekmek istiyorum ancak tam tersiyle karşılaşma olasılığı...
İç sesimi susturup kısa bir telefonu nasıl açsam provasından sonra aramayı yanıtladım.
"Alo?... Yiğit?"
"Merhaba Naz. Nasılsın?"
Bunu sormak için aramış olamazdı. Olamazdı değil mi?
"İyiyim, sen?"
"Ben de. Ben şey için aramıştım."
Evet?...
"Cüzdanın, cüzdanını masada unutmuşsun."
Sinir sistemimin üstüne gerçekten koca bir tır devrilmişti.
"Ne? Yani... Ben, offf."
Vestiyere öylece fırlattığım çantama koştum. Ve harika. Yok. Çocuk sana neden yalan söylesin Naz? Unutmuşsun işte. Nerden bileyim refleks işte. Elimi yüzüme kapattım.
"Naz?"
"Ben,buradayım.Orada mısın sen hala? Kafede yani. Ben gelip alayım."
"Buradayım bekliyorum."
"Teşekkür ederim."
"Rica ederim."
Telefonu kapattıktan sonra vestiyerden aldığım ceketi sırtıma geçirip telefonumu cebime attım. Salonun aralık kapısına doğru seslendim :
"Ömeerrr!"
Ses gelmeyince salona girdim.
"Ömer? Ömer neredesin?"
Harika haber. Ömer yok. Offff. Çocuklarla çıktı kesin. Nereye gitti ki? Ya ben yokken gelirse? Sıkıntıyla derin bir nefes alıp verdim. Umutsuzca rehberde Ömer'in ismine tıklayıp aradım. Telefonunun sesi salondan gelmeye başlayınca sinirle küçük bir çığlık attım.Nerede bu çocuk? Telefonun sesiyle irkildim.Annemmmmm arıyor...
"Alo anne."
"Kızım döndün mü eve?"
"Evet evet çoktan.Anne Ömer'den haberin var mı?"
"Evde değil mi?"
"Hayır. Yani buradaydı ama çıkmış işte haberim yokken."
"Çocuklar çağırmıştır, sitededir, merak etme sen biz de bir iki saate geliyoruz.Dikkat edin kendinize. Ömer yarım saate gelmezse beni ara."
"Tamam görüşürüz."
"Görüşürüz canım."
Telefonu kapatıp nefes alamıyormuşcasına kafamı yukarı dikip tavana baktım. Yarım saate ara... Gitsem? Eve gelmezse annemi arayamam. Eve gelirse kapıda kalır. Çıkıp bulsam? Anahtarı kaptığım gibi çıktım, kapıyı kilitlediğime emin olduktan sonra merdivenlere yöneldim. Kendimi apartmandan dışarı attığımda sağıma soluma bakınıp aramaya nereden başlayacağımı düşündüm. Otoparkın içinden koşarak geçip yokuştan indim. Halısahada da değiller. Bisikletle çıktılarsa koskoca yerde araya araya bulamam hayatta. Kardeşin mi var derdin var! Ne olurdu telefonu alsaydı ama yok. Söylene söylene koşarak indiğim yokuşu geri çıktım. Saat neredeyse 7 olmuştu ve hava kararmaya başlamıştı. Apartmanın önündeki mermere yaslanıp çalan telefonumu cebimden çıkardım.Yiğit arıyor...
Nefes alıp verişim düzene girince telefonu açtım. Hiç bir giriş ve selam kelimesi kullanmadan öyle lönk diye daldım olaya.
"Yiğit, cüzdanım sende kalsa olur mu? Yarın alayım ben senden en iyisi.Şu an gelemiyorum.""Ben de onun için aramıştım zaten."
Algılarım kapalıydı ve neyden bahsettiği hakkımda en ufak bir fikrim bile yoktu.
"Hava kararıyor ya tekrar evden çıkmak falan bu saatte sıkıntı olursa diye."
Ay sen beni mi düşündün? Şirin şey ya. Bayılıyorum şöyle şeylere. Her neyse konumuza dönelim.
"Hı, evet. Aslında ben gelecektim de." Kendimden habersiz açıklama yapmaya başlamıştım bile. "Ömer. İşte benim salak kardeşim haberim yokken çıkıp gitmiş. Evde de başka kimse yok. Uzaklaşırsam kapıda kalır eve gelince."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEKLENMEDİK
Teen Fiction"Kapat gözlerini şimdi." Anlamamıştım. Olsundu. İçten gelen bir tebessüm ve uyumla kapattım gözlerimi. Kalbimin ritmi saniyesine uymazken ben gözlerimi kapatmış, yüzümü göğe çevirmiş bir şekilde duyacaklarımı bekliyordum. "Kapattım.Ne olacak şimdi...