eksi iki

231 27 6
                                    

o telefon konuşmasını aylardır yapmak için kendimi hazırlamaya çalışıyordum ama yapamıyordum. artık daha fazla erteleyemeyeceğimi söyledim kendime ve daegu'nun sokaklarında gezerken, orada onunla olan anılarım aklımdan geçerken aradım annesini.

-alo

+alo

-merhaba, nasılsınız?

+iyiyim, sen nasılsın? 

-iyiyim, tanıdın mı beni, hyunki ben. 

sessizlik.

+merhaba hyunki.

-nasılsın? uzun zamandır görüşemedik, ben yaz tatili için daegu'ya geldim, sizi de görmek istedim. 

+bugün olmaz, bugün kızıma geç kaldım oraya gideceğim daha.

ve işte olan şey olduğu gibi oradaydı. 3 sene önce olduğu gibi, hala her sabah mezarına gidiyor. benim henüz gitmeye cesaret edemediğim mezarına. 

+yarın da olmaz, oğlumu doktora götürüyorum. 

-hemen olmak zorunda değil, haftaya da olur. 

+öyle daha uygun olur. 

-tamam o zaman, konuşuruz yine, ben haber veririm. 

+tamam, görüşürüz. 

adımı duyduktan sonra yarım ağızlı davet etti beni, konuşmayı bile istemedi hatta. o anda kendimi hep uzak tuttuğum o düşünce, merkezime oturdu. o kadın evladını kaybetti, sonra senden yardım istedi, sen neredeydin? arkanı döndün gittin.

yardıma ihtiyacı olanı bırakıp gitmek senin çekirdeğinde var çünkü.

&

evdeyim, arka balkonda oturuyorum. yıllardır arka balkonda otururken baktığım eve bakıyorum, tam karşımda. en alt katta oturan yaşlı çift geçen sene vefat etti. hayat hala devam ediyor.
burada ne yaptığımı bilmiyorum. ne düşündüğümü bilmiyorum. yazın ortası olmasına rağmen hava serin, tüylerim ürperiyor. eşofman ceketimi giyiyorum. karşı eve bakmaya devam ediyorum. son katı hala boş. kapılar bile yok. oraya girmek istiyorum küçüklüğümden beri. neden yapmadığımı bilmiyorum.

kısacık ömrümde o kadar çok şeyden korktum ki. korkmaktan yaşamayı unuttum. hayat önümde akıp giderken ben ona uzaktan baktım. yapmak istediğim, yapmak istediğimiz o kadar çok şey vardı ki. hepsi geride kaldı. artık biz yokuz, benim canımın parçası kardeşim verirdi bana cesareti. sen korkma, başına bir şey gelirse bir evin daha var burada, korkma ailenden derdi. 

ben ezelden beri kimsesizim sanırdım. kimsesiz kaldığımı, ondan sonra anladım.

 &

içimde, daha ben yokken benim içimde olacağı yazılmış olan bu kendine zarar verme gücü yeniden uyanıyor. bileklerime bakıyorum, ancak soldurabildiğim ama asla kaybolmayan kesiklere. sırf görmesinler diye. sormasınlar diye. açık yara iken bile kimse farkında değildi. insanlar görmek istemedikleri şeyleri gerçekten görmüyorlar. ama ben orada olduğunu biliyorum. ben hala izleri görüyorum. kimseden utandığım ya da kimsenin ilgisini istediğim yok. ben sadece bana sormasınlar istiyorum.

&

dedemlere geliyorum, biraz kafa dinlemek için. bir iki aydır bileklerimde yeni yaralar açamıyorum ya, kendine zarar vermenin elli tonu olduğum için var olduğumdan beri benimle olan yeme bozukluğum devreye giriyor. hadi kendimizi aç bırakalım, bakalım nereye varacağız diye geçiriyorum aklımdan. ama buna vaktim olmuyor, annanem bana sürekli yemek yediriyor, bu yaşıma kadar da sürekli benim hiçbir şey yemiyor olmama üzüldüğünü bildiğim için onu üzmemeye çalışıyorum.
bahçeye, çardağa iniyoruz. dedem küçük sarı televizyondan ingiltere siyaseti ile ilgili bir şeyler dinliyor, ben dedemin bahçede baktığı kuşları izliyorum. dedem gençken tüfekle çok kuş vurmuş. yaşlılığı da kuşlara yem ve su vermekle geçiyor. bir sürü yer yapmış, çeşit çeşit kuşlar konuyor. bu kuşlar olmasa yaşayamam ben, diyor. dedem, öldürdüğünü bir şekilde telafi edebiliyor. bu dünyada ondan daha şanslı bir insanın var olabileceğini düşünemiyorum o an. düşünüyorum, psikoloji öğrencisi olmayı ben de kendi kayıp kuşlarım için mi seçtim? terapist olmayı seçecek kadar yürekli miyim, yoksa bu seçimi yapacak kadar yüreksiz mi?

masanın altını izliyorum, karıncalar yol yapmış, sıra sıra bir şeyler taşıyorlar. basmamaya çalışıyorum. kendi yolları hariç her yerdeler ama. kalkıp bahçeyi geziyorum, gözüm hep yerde. bir karıncayı bile öldürmemek için her adımıma dikkat ediyorum. geri dönecek ve banka oturacak oluyorum, karıncaları aşağıya atıyorum önce, ölmesinler diye. dedem yere bir şey düşürüyor, almaya çalışırken karınca yolunun üzerine basacak gibi oluyor, fırlıyorum, ben alıyorum. karınca yoluna kimse basmıyor. 

karınca kumu [namgi]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin