3.BÖLÜM

231 32 27
                                    

İçeri daha yeni girmiştim ki Oh Sehun dibimde belirdi, muhtemelen beni dışarı atmak için. Böyle etkinliklerde rock yıldızlarına bağırmak hiç hoş karşılanmayan bir şey olmalıydı.

"Selam." Sehun bana hitap ediyordu ama gözleri odanın öte yanında, Baek ve Luhan'ın birbirlerine sokulduğu yerdeydi. Bir sorun vardı galiba, çünkü Baek ellerini kollarını sallayarak konuşuyordu. Luhan birkaç saniyede bir koluna tokatlar yiyip duruyordu ama bunu sorun etmiyormuş gibiydi.

"Selam."

"Eğleniyor musun?" diye sordu.

"Ee, tabii."

Sehun başını salladı, tavrı evvelden olduğu gibi umursamaz ve sakindi.

"Harika," diye fısıldadım.

İçtiğim iki bira ve girdiğim tuhaf tartışma nedeniyle biraz başım dönüyordu. İçmek belki de o kadar iyi bir fikir değildi. Özellikle de önemli insanlarla konuşmam ve onlara bağıra çağıra küfretmek yerine mantıklı laflar etmem gerektiğinde. Müzik bir kez daha bangır bangır çalmaya başlamıştı, insanlar kaynaşıyor ve gevezelik ediyorlardı. Kimse başını çevirip bana bakmadı bile. Yabancıların hayatlarını mahvetmenin Kai'ın her zaman yaptığı bir şey olduğunu ve kimsenin artık bunu umursamadığını umut ediyordum. "Onunla konuştun mu?" diye sordum.

"Onunla derken? Kai'la mi?"

"Evet."

"Ah, evet. Konuştum." Aramızda geçenleri herkesin duyduğunu düşünmüştüm.

"Hımm." Odanın öte yanında Luhan kahkahayı patlattı. Sehun'un dudaklarında bilgiç bir gülümseme belirdi. "Tartıştınız mı?"

"Yok, yok bir şey," diye kekeledim. "Bir şey yok."

Sehun bana baktı ve alnını kırıştırdı, gülümsemesi silinip gitmişti. Uzunca bir zaman boyunca, bana öylece baktı.

"Boş ver." Yürüyüp gitti ve beni kafam çorbaya dönmüş bir halde orada bıraktı.

Kai'la konuşmamam mı gerekiyordu? İlk önce o yaklaşmıştı bana. Ben ona gözlerimi dikip bakmış olabilirdim ama sohbeti başlatan oydu. Ve bağırmayı. Gezegendeki en meşhur davulculardan biriyle iletişime geçmem benim suçum değildi. Ama Kai'ın şehir manzarasını izlemesi geldi aklıma. Benimle bir kez daha dalga geçmeye başlamadan önce kaşlarını çatması. Değişken ruh hali. Ve şimdi Sehun'la yaptığım bu konuşma... Durum giderek garipleşiyordu.

Konu para ve başarıysa, Kai bunu halletmişti. Los Angeles sahilindeki güzel evinin fotoğrafını görmüştüm. Genellikle açık seçik giyimli insanlarla kaplı olurdu bu fotoğraf. Para mutluluğu satın alamazdı. Bunu biliyordum. Gerçi şu anki durumuma bakılacak olursa pek işime yarayan bir bilgi değildi bu. Hem Kai bir ünlüydü, dünya çapında bir şöhreti, bir sürü yere yolculuk yapmasını gerektiren harika bir işi vardı. Ne cüretle mutluluktan havalara uçmazdı bu adam? Sorunu neydi bunun?

Güzel soru.

"Kaşlarını amma da çatmışsın." Baek kolunu benimkine geçirdi ve beni partinin içine çekti. "İyi misin?"

"Seninle Kai'ın kavga ettiğinizi duydum."

"Herkes duyu sanırım." Yüzümü buruşturdum. "Özür dilerim,"

Baek bir kahkaha attı. "Kai insanları sinirlendirmeye bayılır."

"Eh, beni sinirlendirdi."

"Bir tahminde bulunayım, arayan arkadaşın Minho muydu?" Sesi küçümseme doluydu. Luhan evlenip taşındığında Baek'le beraber takılmaya başlamıştık. Yeol'un hafta sonlarında sık sık çalışması gerekiyordu ve Baek kendi başınayken sıkılma eşiği çok düşüktü. O yüzden beraber bir kahve içer veya sinemaya giderdik. Güzel oluyordu. Özellikle de Sky'ın son birkaç ay boyunca benden sakınmaya başladığı zamanlarda. Yeni kız arkadaşıyla beraber olduğu bahanesinin arkasına sığınıyordu ama asıl sebebini merak etmeye başlıyordum şimdi.

I'm Still Standing (KaiSoo) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin