9.BÖLÜM

257 31 19
                                    

Yumuşak bir öpücük değildi bu. Dudakların şöyle bir sürtüştüğü veya minik bir öpücük Kai'ı kesmezdi. Tabii ki hayır. Hafıza silen türden bir öpücüktü bu. Zihnimdeki diğer tüm öpücüklerin hatırası silinip gitmişti. Kimyasal bir huzur hali. Daha önce hiç kimse beni gerçekten öpmemişti, çünkü bu... dudaklarımı dudaklarıyla kapatmış ve bana sahip olmuştu. Dili dişlerimin üzerinde kaydı ve elleri saçlarıma dolandı. Ben de cevap olarak yeleğinden iki avuç dolusu tuttum. Bu hareketi şaşkınlık veya öfke yansıtmak amacıyla yapmaya başlamış olabilirdim. Ama ayakta kalabilmek için yaptığımı sonradan anlamıştım. Dizlerim çözülmüştü.

Adam öperek aptala çevirmişti beni.

Dili benimkine sürtündü ve onunla oynamam için beni teşvik etti. Bunu yapmak akıllıca olmayabilirdi ama geri çekilemiyordum. Kai'ın ağzının içinde inledim ve onu tüm gücümle öptüm. Beni öptüğü kadar sertçe. Bacaklarım kasıldı ve ayak parmaklarım kıvrıldı. Vücudumdaki tüylerin tümü diken diken olmuştu. Beni daha da sıkı tuttu, sanki bırakamıyormuş gibi. Ben ise üç parçalı takım elbisesini pençeleyerek yırtıp atmak üzereydim. Ona daha da yakın olmak için muazzam bir istek duyuyordum. Başka hiçbir şeyin önemi yoktu.

Etrafımızda bir alkış tufanı koptu, bu da gayet adil bir şeydi. Böylesine müthiş bir öpücük ayakta alkışlanmayı hak ediyordu. Havai fişekler patlasa abartı olmazdı. Çalmaya devam eden keman dörtlüsü biraz saçma duruyordu gerçi. Çılgın bir davul solosu daha uygun olurdu; kalbimin delice çırpınışına uygun, ilkel bir ritim daha uygun düşerdi.

Tao, "Millet," diye tısladı, dirseğiyle bizi dürttü. "Kesin şunu. Hey!"

Kai'dan kendimi söker gibi ayırdım, nefes alış verişimi düzene sokmak için debelendim. O da nefes nefeseydi, kahve gözleri kocaman açılmıştı. Sarsılmış olduğunu söylemek yanlış olmazdı. Durumun berbat olduğunu söylemek de pek yanlış sayılmazdı. Herkesin ortasında birbirimize yumulmuştuk sonuçta.

Olduğum yerde titreyerek ona bakakaldım. Vay canına. Ne olmuştu böyle?

"Bu çok eğlenceliydi!" Sırıttı, yeni bir oyun keşfetmiş gibi bana baktı. Gerçekten, gerçekten hoşlandığı bir oyun keşfetmiş gibi.

Hayır.

Lanet olsun, hayır.

Kalbim tıpkı Alien filminde olduğu gibi göğsümden fırlamaya çalıyordu. Bir sığınağa kaçmak istiyor diye onu suçlayamıyordum. Bu delilikti. Kendimi tutmalıydım. Ya bu öpücüğün bana ne yaptığını görebiliyorsa? Anlaşmamızı o anda silip atardı.

Uğradığım zararı kontrol etme zamanıydı.

"Güzeldi." Yanağına hafifçe vurdum.

Küstah sırıtışı yüzünden uçup gitti.

Etrafımızdakiler alkışlamaya devam ediyorlardı. Hepsi birden başlarını çevirmiş olsalar da, çoğu bize yan yan baktı. Dönüp parmak ucumda yükselerek ne olup bittiğini görmeye çalıştım. Luhan açık duran ön kapıda duruyordu, sade, fildişi renkli bir takım elbise giymişti. Yanındaki Sehun'un üstünde Stage Dive'ın diğer üyelerinin giydiğine benzer bir takım elbise vardı. Yavaşça tek dizinin üstüne çöktü. Oda o kadar gürültülüydü ki onun ne dediğini duyamayacak kadar uzaktaydım. Ama sonra Luhan başını salladı ve gülerek, "Evet," dedi.

Herkesle birlikte alkışlamaya başlayan Kai, "Hunna sürpriz bir ikinci seremoni yapmak istedi," dedi. "Luhan ilkini hatırlamıyor, şipşak yapılmış, sarhoş bir Vegas düğünüydü, Sehun da onun için töreni tekrar ediyor."

"Bu çok şirin." Dudaklarımı yaladım, Kai'ın tadını yok saydım. O kadar güzeldi ki.

Kolu belime dolandı ve kıpırdamadan durmak, uzaklaşmamaya çalışmak için var gücümle uğraştım. Biraz nefes alabilsem güzel olurdu. Bedenimi kontrol altına alabilene kadar sadece.

I'm Still Standing (KaiSoo) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin