'Dylan
Dylan oturduğu koltuktan dışarıda yağan yağmuru izliyordu. Yağmur damlalarının sokakları ıslatırken çıkardığı ses çok hoşuna gitmişti. Bu sesler o günü hatırlatıyordu..
O yağmurlu havada son buluşmaları olduğunu bilmeden yüzündeki koskocaman gülümsemesi ve elindeki hediye paketiyle gittiği kafeyi çok net hatırlıyordu. Kafenin içindeki o yeni hazırlanmış kahve kokusu şuan bile düşündüğünde burnuna geliyordu sanki. Cam kenarında oturduğu sandalyeden dışarıyı seyrederek kahvesini yudumluyordu. Bir yandan da zihninde bir prova niteliğinde söyleyeceklerini tekrarlıyordu, kapının üzerindeki birinin geldiğini haber veren zil ile başını o yöne doğru çevirdi. Beklediği kişiyi görünce ayağa kalktı. Thomas karşısına oturduğunda yüzündeki gülümseme dahada büyürken onun yüzündeki ifadeyi hiç fark etmemişti. Dylan neşeli bir sesle "Selam" dediğinde Thomas onun aksine kısık bir sesle "Selam" diyerek karşılık verdi. Dylan Thomas'ın sesinden bir sorun olduğunu anlamıştı. Anlatmak isterse anlatır diye düşünsede merakına yenik düşerek "Sorun ne?" diye sordu. Thomas bir süre duraksadı. Söylemesi gerekenleri nasıl söyleyeceğini tartıyordu belli ki. Uzun bir iç çekişten sonra "Dylan ben devam edemeyeceğim." diyerek karşılık verdi. Dylan duyduğu cümle ile algıları kapanmış gibi tepkisizce duruyordu sadece. Dünya ile bağlantısını kesmiş gibiydi. Thomas'ın ilk cümlesinden sonra hiçbir şeyi duymamıştı, görmemişti. Ne zaman kapattığını bilmediği gözlerini açtığında kafede yalnız başına oturuyordu...
Ama o gün öyle değildi. Bugün o günün aksine güzeldi. Çünkü bu kez Thomas yanındaydı. Aklından bu düşünceler geçerken Thomas Dylan'ın yanına geldi. "Sana kahve getirdim" dedi ve kupayı Dylan'a verdi. Dylan kahveden bir yudum aldı ve Thomas'a döndü. Her baktığında büyülenmiş gibi oluyordu o kahvelere... Her baktığında kayboluyordu o gözlerde. Thomas'ın ayrı bir güzelliği vardı.
Thomas Dylan'ın bakışlarını üzerinde hissetti. Ona döndüğünde dalgın dalgın kendisini izleyen bir Dylan ile karşılaştı. Gördüğü bu sahneyle gülümserken Dylan'a seslendi. Fakat Dylan'ın tek yaptığı aynı bir heykel gibi Thomas'ın gözlerine bakmaktı. Birkaç kez elini salladığında sonunda Dylan'ı düşüncelerinden ayırabilmişti. "Ah sonunda. Dalıp gittin öylece. Ne düşünüyordun? " diye sordu Thomas. Dylan "Hiiç, hiçbir şey." diyerek geçiştirdi. "Çok özlemiştim seni, iyi ki geldin." diyerek devam etti sözlerine. "Bende seni çok özledim. Bir ara tekrar dönecektim buraya senin için ama beni affetmezsin diye çok korktum. Cesaretimi toplamam çok uzun sürdü. Çok üzgünüm. Seni öyle bırakıp gitmemeliydim. Özür dilerim." Thomas'ın gözünden bir damla yaş düştü. Dylan bunu görür görmez hemen o düşen gözyaşını öptü ve sarıldı karşısındaki çocuğa. "Ağlama sakın, artık ağlamak yok. Yine o günlerdeki gibi mutlu olacağız. Sadece bana güven. Olur mu?"
Gözüne aniden gelen ışık ve çalan alarm sesi Dylan'ın uyanmasını sağlamıştı. Hâlâ rüyanın etkisindeydi. Ayağa kalkıp "Thomas!" diye seslendi. Ama hiçbir ses yoktu. Farkına vardığı gerçeklikle kalbi sıkıştı. Yatağa oturdu ve başını ellerinin arasına aldı. Ağlamaya başladı. Artık hayat onun için böyle geçmiyordu. Nefes alamıyordu onsuz. Çok özlemişti onu. Şimdi Thomas yanında olsaydı başını omzuna yaslar o güzel kokusunu içine çekerdi sakinleşmek için. Sanki bir daha göremeyecekmişçesine... O kokusunu tekrar içine çekmek için şu dünyadaki her şeyini verirdi. Hiç düşünmeden, hiç tereddüt etmeden... Çünkü bu dünyada onun dışında önemsediği hiçbir şey, hiçbir kimse kalmamıştı. Thomas onu ne kadar üzmüş olursa olsun onu hâlâ çok seviyordu. O gün Thomas'ın onu nasıl bırakıp gittiğini bir türlü anlayamamıştı. Sadece kendisi miydi bu kadar acı çeken...?
Dylan sonunda ayağa kalkıp banyoya gitti. Aynaya baktığında gözlerinin kıpkırmızı olduğunu gördü. Umrunda değildi. Birden bire elini yumruk yapıp aynaya geçirdi. Ayna vuruşuyla paramparça olmuştu. Bu aynadan farkı yoktu şu anda. O da paramparçaydı... Eline baktı eli kanıyordu. Bunu da umursamadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
'Are you still mine?
FanfictionHâlâ eskisi gibiydi Dylan'ın duyguları, hiç değişmemişti ama peki ya Thomas'ın duyguları?