iki

20.2K 851 672
                                    

Sınıfa girdiğimizde çoğu kişinin gelmiş, hatta en son gelelerin biz, olduğunu gördük.

Cam kenarındaki, öğretmen masasının önündeki sıra dizisini bizimkiler kapmıştı. İlk sırada ikizler oturuyordu, onun arkasında da Furkan vardı ve ben de gidip Furkan ile oturacaktım.

Genelde Beril ile Avril yan yana otururdu ama bu sefer Beril ile Uygar yan yana oturunca benim arkama Kuzey ile Avril oturmuştu. En arkada da Beriller vardı.

"Benim best sıra arkadaşım gelmiş aman da aman hoş gelmiş, neler getirmiş?" deyince Furkan'a göz devirdim. Yine boş yapıyordu ama eğlenceli çocuktu.

"Hiçbir şey getirmedim." dediğinde gözlerini kısıp ayağa kalktı ve bana yer verdi. "Sen cam kenarına geç yine." deyince kafamı sallayıp sırıtarak cam kenarına geçtim ve yerine oturup Furkan'a döndüm. "Tamam ya hemen surat asma." Çantamdan jelibon paketini çıkarıp ona verdim. "Kolalı jelibon, al sen seversin." dediğimde gülüp yumruğunu bana doğru gösterdi. Yumruk tokuşturduktan sonra paketi açıp yemeye başladı. "Ya benim iyi ki senin gibi kankam var ya! Hem başkan, hem düşünceli, hem kanka, hem de en iyi sıra arkadaşı."

"Yeter lan!" Furkan ensesinde hissettiği darbe ile arkasındaki Kuzey'e döndü. "Niye ben fiziksel şiddete maruz kaldım şimdi?"

"Öküz olduğu için." diyen Avril'e çevirdi kafasını Kuzey. "Ben miyim öküz?"

"Değil misin?" deyip gülünce Kuzey kıza gözlerini kıstı. "Zaten çok az konuşuyorsun, gide gide bana öküz mü dedin onca kelime arasından?"

"Ne dememi beklerdin Kuzey?" Kuzey, Avril'in kalem kutusunu eline alıp fermuarını açtı. "Kuzey dedin bak, ne kadar da hoş değil mi?"

"Kalem kutumu bırakır mısın?" Avril en çok kalem kutusu ve kitaplarına önem veren bir kızdı. Kuzey de şu anda kalem kutusunu karıştırıyordu. "Kuzey kanka bence kalem kutusuna bulaşmayacaktın." diyerek jelibon yiyen Furkan'a baktı Kuzey. "Sen nereden biliyorsun lan Avril'in kalem kutusunu sevdiğini?"

"Onu tanıyan herkes bil-" Furkan, Kuzey'in bakışlarını görünce cümlesini yarıda kesti. "Ben öyle bir şey mi biliyormuşum? Hâşâ canım!" deyip önüne dönünce ufak bir kahkaha attım.

Sınıf öğretmenimiz içeriye girdiğinde herkes ayağa kalkmıştı ve ben hâlâ Kuzey ile Avril'in kalem kutu tartışmasını duyuyordum. Hoca oturmamızı söyledikten sonra arkamı döndüm ve onları uyardım. "Susun artık!"

"Sen Avril'i susun artık diye uyardın? Yuh artık!" dedi Furkan ve ayağa kalkıp çöp atmaya gitti. Koca paket jelibonu bitirmişti köpek.

"Bizim beşliler yine toplanmış aynı sınıfa." diyen Nihat hocaya baktık. "Hocam altın mıyız biz?" dedik hep bir ağızdan.

"Hocam altın olsalar da kıymetini bilmiyorlar. Kaç lira bir beşli kaç lira biliyor musunuz siz?" diyen Furkan'a, Nihat Hoca, "Kaç lira Furkancım?" diye sordu.

"Sekiz bin dört yüz yetmiş altı lira otuz dört kuruş hocam. Kıymetini bilsinler."

"Furkan mesleğini bulduk kardeşim." dedi Uygar arka sıradan. "Borsacı ol sen." demesi ile sınıfta ufak bir kahkaha tufanı oldu. Tabi biz, Avril, Kuzey, ben gülmemiştik. Her gün aynı espriydi.

"Sekiz bin dört yüz altı lira yirmi dokuz kuruş Furkan." diye gelen sese döndük hepimiz. "Hocam Aybars da borsacı olacakmış." diyen Uygar'a baktı adının Aybars olduğunu öğrendiğim ve sırıtıp geri önüne döndü. Tüm sınıf gülerken o sadece dudağının bir kenarını hafifçe yukarı kaldırmıştı.

"Neyse yeter bu kadar altın muhabbeti." dedi Nihat Hoca ve tüm öğretmenlerin milli yalanlarının bulunduğu sınıf defterinin kapağını açıp yoklama almaya başladı ve sıranın ilk başlarında olmak üzücü bir şeydi. Geç kalınca çoktan yok yazılıyordun. Sıranın ilk başında yine oturdukları gibi ikizler vardı. Hiç şaşırmamıştım. Üçüncü olan da Uygar'dı.

kulaklık • textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin