Alkışlar eşliğinde babamın kucağında doğum günü pastamı üflüyordum. Tam bir mutlu aile tablosu gibiydik. Annem, babam, kardeşim, kuzenlerim, halam...
Sıra hediyelerimi açmaya geldiğinde kocaman bir peluş unicorn oyuncak gördüm o kadar güzeldi ki büyülü gözlerle bakıyordum. Sarılarak uyuduğumu, onunla oyunlar oynadığımın hayalini kurmaya başlamıştım bile. Babam almıştı ve hemen sevinçten kocaman sarılmıştım. ''İyiki benim babamsın, iyiki benim kahramanımsın..''
O kadar çok seviyordum ki onu, asla toz konduramazdım. Küçük bir kız çocuğu için kahramanımdı, ilk aşkımdı belkide.
Annemle kavgaları tabi ki oluyordu, her ne kadar bize yansıtmamaya çalışsalar da seslerini duymamak mümkün değildi. Birkaç kere annemin, babam hakkında olan şüphelerine karşılık şeylerle karşılaşsam da görmemezden gelip anlamamış gibi yapıyordum. Çünkü benim babamdı, benim kahramanımdı ve benim babam asla yanlış yapmazdı gözümde kusursuzdu.
Annemin ise yanıldığını düşünürdüm. Henüz 11 yaşındaydım fakat derdim arkadaşlarım veya oyuncaklarım değilde hep ailem olmuştu.
İstanbul'da çıkmaz sokak bir mahallede yaşıyorduk. Annem bir oyuncak fabrikasında çalışırken babam ise tır şoförlüğü yapıyordu, birde benden 2 yaş küçük olan erkek kardeşim vardı, Yusuf.
O çok hareketli yaramaz çocukken, ben ise birazdaha nazlım laf söz dinleyen bir çocuktum.
Annem saat 8 gibi eve gelirdi ve ben mahallede çocuklarla oynarken iş dönüşünde beraber eve girerdik, o saatlerde kesinlikle hep evde olurdum. Anneme yemek için yardım ederdim.
Bu gün ilk defa annemle birlikte girmemiştik birazdaha oynamak için izin istemiştim.
Mahalledeki çocuklarla yakantop oynuyorduk. Sıra bana gelip ortaya geçtiğimde yanmama sebeb olan şey mahallenin girişinden yokuş aşağı elinde poşetlerle babamı görmem olmuştu.
Kardeşim Yusuf'la birlikte aramızda bir yarışa girmiş gibi babama koşarken o sırada babamda dizlerine çökmüş ve iki kolunu yanlara açmış yüzünde kocaman bi gülümsemeyle bizi bekliyordu.
İkimiz aynı anda kocaman sarılırken babamın dengesi bozulcak gibi de olsa toparlamıştı kendini.
Kirli sakallarını batıra batıra öpmüştü yine "Ya baba acıyoo" dediğimde çekilmişti.
"Hadi siz oyununuza devam edin." Peki demiştim. Yanıma baktığımda Yusufu görememiştim canına minnet koşarak arkadaşlarının arasına gitmişti bile.
Bende aralarına karıştığımda oyuna devam etmeye başlamıştık ki.. 5 dk bile geçmeden babam evden geri çıkmıştı ve bizi yanına çağırmıştı. Yanına gittiğimizde ise
"Çocuklar ben Bileciğe gidiyorum 3-5 ay kadar yatılı orda çalışıcağım annenizi üzmeyin tamam mı?" Demişti.
Ne? Babamı uzunca bi süre göremicekmiydim şimdi ama çok özlerdim ben onu. Annem bazen kızardı ama babam hiç kızmazdı. Akşamları bacağına yattığımda, Yusuf'da anneminkine yatardı.
Ben birazdaha babacıyken, Yusuf'da anneciydi. E malum kızlar babalarına oğlanlar annelerine düşkün olurlardı.
"Çabuk gel ama olurmu batan sakallarını bile özlerim bak" demiştim.
Sadece sakalları beni sinirlendirir canımı acıtırdı.
Kocaman sarılmalı vedalaşmamızdan sonra benim elime bir 20 tl vermişti.
"Al bakalım kendinize harçlık yapın." Dediğinde
Elimde tomarca para var gibi hissetmiştim.
Ardından babamda son kez öpüp gitmişti. Yusuf yine arkadaşlarının yanına kaçarken bense arkasından baka kalmıştım, babamın mahalleden çıkışını izliyordum. Kocaman bi nefes alıp vermiştim ve mutsuz bir şekilde çocukların yanına gitmiştim.
Normalde annem hemen yemeği hazır eder bizide hava kararmadan eve çağırırdı. Ama yarım saat geçmişti, 1 saat geçmişti belkide ama hala annem bizi çağırmıyordu.
İçimde gerçekten bişeylerin yolunda gitmediğini hissediyor gibiydim.
En sonunda annem yüzü asık bir şekilde balkona çıkıp bize seslendiğinde sesi bile boğuk yorgun çıkıyordu. İkiletmeden hemen gittiğimizde yerde sofra hazırdı normalde herzaman annem yemekleri hazırlarken bende sofrayı kurardım. Gerçekten ters giden bişey vardı ama neydi. Şimdilik gözardı etmiştim çok acıkmıştım.
Yemeklerimizi yerken anneme baktığımda yemiyordu "anne sende yesene" dediğimde, "ben tokum yedim siz gelmeden önce, hadi doyurun siz karnınızı." Demişti, ama annem asla böyle bişey yapmazdıki sevmezdi böyle şeyi sofraya hep beraber oturup beraber kalkmamızı isterdi.
Yok yok kesin babamla tartışmışlardı sürekli kavga ederlerdi zaten, annem o sırada bizi odamıza yolladıktan sonra bağırışları gürültülerini duyardık. Hatta bazen babam anneme el bile kaldırsa annem "Sabri tamam bağırma komşular duymasın." Derdi.
Sofra kalktıkdan sonra annem salondaki koltuğa oturup beni sağ kolunun altına, Yusufu'da sol kolunun altına otutturmuştu. Evde sessizliği dinlerken annem konuşmaya başlamıştı.
"Çocuklar babanız gitti, birdaha da gelmicek. Başka çocukları ve başka bi karısı varmış artık sadece üçümüz olucaz."
Beynimden vurulmuşa dönmüştüm ne yani babamın başka çocukları başka bi eşimi vardı. Onlaradamı oyuncak alıyordu, onlaradamı bakkaldan tatlı bişeyler alıyordu, onlarındamı bi dediğini ikiletmiyordu, hatta onları dahamı çok seviyordu bizi bırakıp gidip babasız bırakıp onlaramı baba olmuştu.
Ben artık baba diyemicekken onlarmı BABA dicekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TÂRUMAR
Non-FictionBaba ne kadar sağlamsa kızı o kadar dik durur, Baba ne kadar gülerse kızı o kadar hayat saçar. Baba ne kadar sağlamsa kızı o kadar dik durur, Ve baba ne kadar hayattaysa kızı o kadar yaşar...