11.08.2019
Usulca bir damla pas tutmuş cam yüzeyine, dokunmuştu. Yavaşça süzülüşü, umutlarının da tükenişi idi. Liya isminin ağırlığı altında bir kez daha ezilmişti, genç kadın. Anlamı sabır olan, annesinden vasiyetti. Lakin Liya için sabretmekte artık güçtü. Omuzları düşmüştü, yılgındı. İşlemediği suçun infazını yaşamıştı. Hakim, ölüm haberini vermişti. Suçlu yargı değildi. Suçlu Liya değildi, peki kimdi?
Genç kız hafif eğik, sağ elini çenesinin altına yasladı. 3 ya da 4 metrelik mesafeden karşısındaki yüksek küçük pencereye gözlerini, dikmişti. Zaman geçmiyor sabah, akşam, olmuyordu. Günleri karışmıştı. Hangi günde olduğunu zaman zaman ayırt edemiyordu. Gerçi bunu da önemsemiyordu. Bazı zamanlar gündüzleri uyuyordu. Bazı zamanlarda da herkes uyuduğunda da bulduğu sükutla geceleri düşünmeye çalışırdı. Akşam, sabahtan da zordu ya bu ayrı bir ıstıraptı. Gözleri, üst ranzanın tabanındaki suntaya çevrili düşüncelere dalıyordu. Dokunduğu noktanın en uzak noktasındaydı, bakışları. İçine çektiği nefes iki göğsünde yığılıyordu.
Ölen annesi, giden hayallerini düşündükçe buğulanıyordu, gözleri. Sonrasında bir damla bir damla derken yüzü sele kapılıyordu. İçi yanıyordu, yetim ve öksüz kızın. Düşünceleri arasında el pençe olan hayallerinden çekip alınarak, hayatın gerçeği timsali gibi tam çaprazında ki Şüheda teyzenin horlamaya başlamasıyla bölünüyordu. Aldığı nefesin tam olarak hangi noktadan çıktığını bilmediği ses ıslığa doğru yol çiziyordu. Üst ranzasında yatan Şaziye ise sürekli dönüyor. Paslı olan ranzayı sallarken gıcırtı sesleriyle de baş başa bırakıyordu. Gözleri yorgun, umutları yılgındı. Burada daha kaç gün geçirmişti ki? Sahi ya kaç gün olmuştu.
16 kişilik bir koğuştu. Kimisi kocasını şiddet mağduriyetinden, öldürmüştü. Kimisi ırzına geçmeye çalışan amca oğlunu bıçaklamış. Kimisi ise bilinçli adam öldürmekten hüküm yemişti. Duvara, diklemesine yaslanan ranzalar ikili şekilde sıralanmış, birkaç ranza ise orta kısımda yan yana dizilmişti. Sıkıldığında attığı voltalar sonucunda büyük adımları 20, küçük attığı adımlar doğrultusunda 80 mesafelik kadar küçük bir yerdi. Liya sıkıldığı süre içerisinde çoğu kez diğerleri gibi volta atarak, mesafesi değişecekmiş gibi her gün sayardı. Lakin aynıydı mesafe. Değişen hiç bir şey yoktu.
Burası sıkıldıkça ölmenin enkazıydı. En garip olanda kendilerinde cinayetten, gasptan tutuklu değillermiş gibi gündüz programlarında cinayetleri izleyerek el işi yapan, ya da sadece izleyerek vahvahlanan kısımdı. Kimi zaman ağlaşarak, kimi zamanda Liyanın hayatı boyunca duymayacağı küfürlere kapı açan sözlere şahit oluyordu. Haftanın bir günü ise duşa giriş izinleri vardı.
Kararın sonucunun yerleştiği koğuşun ikinci gününde Liya ranzasına ürkekçe oturmuştu. Kıyafeti yoktu. Getirebilecek kimsesi de yoktu. O gün yatağa girdiğinde usul usul gözyaşlarını dökmüştü. Kimsesizlik aslında en büyük zulümdü. Dert geçerdi, acı dinerdi. Ama kimsesiz olduğunu düşündüğün an kanına karışan veba gibi bedenine işlerdi. O zamanın sabahında bitikti. Dün ve ondan önceki günde yemek yememiş sabahta kalkıp birkaç lokma midesine yollamıştı. Uyumak istemişti. Susuzluktan kuruyan dudakları nefes için açtığı vakit geriliyor gerildiğinde ise çatlaklarından kan sızıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SESSİZ ÇIĞLIK
RomanceÖzgürlüğü, fanusun içine haps edilmiş, kırık, dökük bir kadın. Acıyı sırtlanan, tutsak kalan benliğine el uzatan bir adam. "Vazgeçmek için çok erkendi."