"Neden birlikte olduğun kişinin Bernard olduğunu söylemedin?"
"Bernard değildi de ondan."
"Hala dalga geçiyorsun."
"Dalga geçmiyorum. Bernard değildi, diyorum. Çünkü gerçek bu baba."
"Okulunu bitirdiğin gibi yıldırım nikahıyla evleneceksiniz."
Uyanmadan hemen önce duyumsadığı konuşmaları, yeniden hatırlayınca öfkeyle eteğinin fermuarının bir çırpıda çekti. Ardından dalgalandırdığı saçlarına parmaklarını geçirmek suretiyle onları önce çekiştirecek gibi oldu sonra saati hatırlayınca bundan vazgeçti. Üstün bir çabayla sakin kalarak saçlarını düzeltti. Üzerini son kez kontrol ettiği sırada ayaklarına sürtünen kedisiyle aşağıya baktı. "Biliyor musun?" dedi, ona eğilip kucağına alırken, "Berbat hissediyorum. Sanki doğduğum gün bir labirentin içine koymuşlar da orada çıkışı arıyormuşum gibi. İşin tuhaf kısmı çıkışa dair iz yok ama umudum baki."
Karşılığında miyavlayan kedisiyle burukça gülümsedi. Onu yüzüne yaklaştırıp burunlarını tokuşturduğu esnada burnunu yalayan kedisiyle bu defa belli belirsiz sesli bir şekilde güldü. "Hayatımdaki tek güzel şeysin." deyip kabarık tüylerinin üstünden onu sıkıca öptü. Uraz onu her gün veterinere götürüyor; iğneyse iğne yaptırıyor, bilgiyse bilgi alıyor ve geri dönüyordu. Kusması önceki günlere nazaran azalmıştı. Artık çok sıkta uyumuyordu. Mihriban'ın bu halleri Lydie'yi oldukça mutlu ediyordu. "Seni seviyorum." dedi, burnunun üstünden öperken, "Ama şimdi gitmem lazım. Çünkü iş var."
Kendisine nazaran minik bedenini yere koydu. Tüylerini son kez okşayarak doğrulduğunda aynada aksini gördü. "Şu anda Fransa'da hukuk büronu açmış, müvekkillerini bekliyor olabilirdin." dedi, kendine, "Ancak sen ne yapıyorsun? Burada iki kardeşin arasına giriyorsun."
"Gerçi Fransa'da kalsan ne yazardı? Evlenirdin. Çalışmak mı? İzin verilirse."
İki birbirinden can sıkıcı ihtimal boğulmasına neden olunca silkelendi. Akabinde kapıya yönelerek banyodan çıktı. Gardırobun açık kapaklarının görünürde bıraktığı kabanlarından bir tanesini alarak kollarından geçirdi. Onu giyindiği gibi sabah hazırladığı çantasını almak adına yatağa ilerledi. Oraya varmadan hemen önce yatağa atlayan kedisiyle "Bugün çok keyiflisin." dedi. Göz bebekleri irileşmiş, çantasını etrafında dönüyordu. Lydie "Hep böyle ol." derken çantasını tutup aldı. Fakat askıdan dolayı havaya atlayan kedisi, tırnaklarını bir hışımla eline takınca acıyla suratını buruştu. Mihriban askıyı tutabilmenin verdiği enerjiyle ona dişlerini geçirmeye başlarken Lydie bir müddet eline baktıktan sonra çantasının askısını kurtardı. "İyi tarafından bakalım, sadece fiziksel olarak zarar veriyorsun."
"Miyav!"
"Şimdi gidiyorum. Akşam geldiğimde 'miyav' yaparsın."
Çantasını takıp kapıya doğru yol aldığında Mihriban'ın kendisini geçmesiyle hiç teklemeden kapının oraya geldiği gibi kolu indirdi. Kapıyı aralar aralamaz merdivenlere ilerlemesini izledi. Çok geçmeden o da kedisinin peşine takıldı. Birlikte, Mihriban ön de o arkada kalacak şekilde, basamakları indiklerinde, Uraz duyduğu tıkırtılarla neşeyle "Günaydın." dedi.
Lydie "Günaydın." demek için dudaklarını aralasa da aklına dün gece Demirhan'la öpüştüğü gelince ister istemez kendini susarken buldu. Uraz'a ihanet etmekten ziyade köşeye sıkıştığını hissediyordu. Mihriban'ın peşi sıra basamakları bitirdi. Salondaki yemek masasının üstündeki yiyecekleri görünce kahvaltı yapmaktan hoşlanmasa bile oraya ilerledi. Salama uzandığı esnada elleri dolu bir şekilde yanına gelen Uraz'la duraksadı. Eline çatal alıp öyle salamı yemeye kalktı. "Beni çoğu zaman şaşırtıyorsun." diyen Uraz'a "Sen şaşırmak için bahane arıyorsun." diye karşılık verdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hafıza Kaybı
ChickLit"Orada!" "Kim orada lan?" "Oğlum geçen aylarda Fransız bir diplomatın kızı kayıplara karıştı ya, o kız işte."