"Lydie Martínez," okuduğu isimle arkasında kalan tezgaha yasladı. Arama motoruna "Fransa'nın dışişleri bakanı" diye yazmıştı. Çıkan adamın çocuklarını araştırayım derken de tek çocuğu olduğunu görmüş, onunda kendisine benzediğini fark etmişti. Balım bu farkındalıktan hoşnutsuz bir şekilde sayfayı kaydırdı. Kocaman fotoğrafı geçtiğinde nihayet biyografi kısmına gelebilmişti. "1 Ocak 2001 tarihinde Fransa'nın Nice şehrinde doğdu. Martínez ailesinin tek mirasçısı olacağı o zamanlardan tahmin ediliyormuş gibi askeri bir disiplinle büyütüldü. İki yaşında dil eğitimi için kendisine çok yönlü bakıcılar tutuldu." satırlarda gözlerini gezdirirken sıkıntıyla iç çekti. Herhangi bir anne olgusuna rastlayamamak gerilmesine neden oluyordu. Okumaya ne olursa olsun kaldığı yerden devam etti: "Sanatın olduğu bir dünyada yetişmesi piyano eğitimi ve resim dersleri aldı. Küçük yaşta hayat için hazırlanan küçük Lydie, ilkokulu ve liseyi devlet kurumunda okudu. Babasının son derece milliyetçi olmasından kaynaklı akademik kariyerine Fransa'da PSL Research University'le devam etmiştir. Geçtiğimiz aylarda ise ortalıktan bir anda kayboldu. Babası kızını bulana 500.000 dolar vereceğini açıklasa da herhangi bir yerden ses seda çıkmadı."
"Babası kızını daha çok arar." derken siteden çıktı. Bu defa İngilizce bir site yerine Fransızca bir siteye girdi. Bernard ismini arıyordu. Eğer görürse iyice emin olacaktı. Gerçi şu haliyle bile emindi. Dün arkalarından bağıran gençler haklıydı. O Fransız bir diplomatın kızıydı. Türkçe'yi neden bildiğine ve kolyesinde yazan isme anlam veremese de durum bundan ibaretti. Bu yeni girdiği sitede ise belki Bernard ismini göremedi ama bakıcısı diye geçen Émilie'yi gördü
"Babanın sözünü dinle Lydie!" diye bağırışı kulaklarında çınlayınca ekranı kapayarak arkasını döndü. Olanları yani geçmiş yaşamını şu an düşünürse kafayı yerdi. Atalay için geldiği bu mutfağa benzeyen yerde, fincanı alarak ona kahve hazırlamaya başladı. Fakat, suyla hazırlanan kahveyi sevmediği aklına gelince kahve makinesini pas geçti. Kahve makinesindeki süt bölmesine konulan sütün durumundan da emin değildi. O yüzden buzdolabına ilerleyerek kapağını açtı. İçerisinde gördüğü sütü kavrayarak dışarı çıkardı ve kapağı üstüne örttü. Babası çok kafein tüketmemesi için onu uyarsa da sık sık kahve içerdi. Tezgaha geldiğinde raflardan bir cezve çıkardı ve onu ocağın üstüne koydu. İçerisine süt döktüğü esnada "Ne yapıyorsunuz?" diye tepkili bir ses duydu. Arkasına bakmaksızın "İşimi." diyerek sütün ağzını kapadı. Onu buzdolabına geri koyup ocağı yaktı.
"Atalay Bey cezve kullanmanızı mı istedi?"
"Aşama aşama ne yapacağımı anlatmadı." dedi, tezgahın üstündeki fincana üç farklı kahveden azar azar dökerken, "'Bir tane kahve yap." deyip buraya gönderdi. Nasıl istediğini soracaktım ama yanlış anladı. Yapmayı bilmediğimi söyleyeceğimi sandı. Haliyle "Kahve yapmayı biliyorsundur herhalde?" dediğinde daha soru soramadım."
"Süt için cezve kullanmanıza gerek yok." diye yanına gelen kadınla kafasını kaldırıp ona baktı. Sabah tartıştığı sekreterden başkası değildi. Kahve makinesini işaret ederek "Burada da süt var." dedi.
Balım bu defa terslemek yerine "Biliyorum." diye karşılık verdi. "Sadece böyle yapmam gerekiyormuş gibi hissediyorum."
"Anlamadım?" sorusuna karşın buruk bir ifadeyle "Sen de hiçbir şeyi anlamıyorsun." dedi.
"Bu kadar sert olmak zorunda mısınız?"
Duyduğu şeyle çatık kaşlar eşliğinde sekretere döndü. "Sabahki tartışmada sert çıkmış olabilirim ama bu haksız olduğum anlamına gelmez. Şimdiyse," bir fincanı bir ocağı göstererek, "Burada işimi yapıyorum." dedi. Sekreter "Evet, yapıyorsunuz." diye onayladığında kollarını göğsünün altında birleştirdi. "Peki, sen gelmiş ne yapıyorsun? Hiçbir şey olmamış gibi konuşmaya çalışıyorsun. Daha sabah tartıştık. Bu kadar samimiyet sence de iki yüzlülüğe girmez mi? Ayrıca konuşacaksak benim sert bir insan olmamdan ziyade senin manipülatif biri olmanı konuşalım. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hafıza Kaybı
ChickLit"Orada!" "Kim orada lan?" "Oğlum geçen aylarda Fransız bir diplomatın kızı kayıplara karıştı ya, o kız işte."