bölüm 2

25 4 0
                                    

Büyümek...

İnsanlar nasıl büyür? Acı çekerek mi? Yoksa bir pençenin, göğüs kafesinin koruyuculuğunu yapan kalbe, usta bir ressamın tuvaline çizik attığı gibi içine bir yerlerde dayanılmaz olan sızının işlemesi gibi midir ?

Korkuyorum... Büyümekten... Bana kimse sormadı ki! Bu hayata insan olarak gelmek benim tercihim değildi! Sorsalardı... Sen ne olarak Dünya ya gelmek isterdin? diye..

Cevabım Gül derdim. Ne papatya kadar acı ne kır çiçekleri kadar narin ve kırgın; Gül gibi asi, inatçı, masum olmak isterdim. Ama büyümek istemezdim. Bu dünya da büyümek demek acı, keder, öfke ve daha birçok şey demekti.

Kimse bana sormadı..... Şimdi Dünyanın bilmem ne kıtasında o şu fark etmez bir ülkesinde o ülkenin hangi şehrin sokağında geçerken bunları düşünen bir aptalım. Belkide bir tek ben aptal değilimdir kim bilir?

Kafam karman çorman ve yine hastane önünde buldum kendimi. Gürültü... Şuanda baktığımda gördüğüm şey tam olarak bu, yaşamak için yapılan herşey... Çığlıklar, kahkahalar, gözyaşı, çaresizlik, korku, endişe, bekleyiş, dua ve daha birçoğu.

Yavaş adımlarla acilden içeri girdim. Ilk hedefim kantindi. Hastanenin kantini özel hastane olduğu için güzel kahve bulabiliyordum güzel kahveden kastım espresso idi.

Aslında şuanda mesai saatim çoktan bitmişti yine kendimi burda bulduğuma göre koltuğumda başı boş düşününceler ile kendi idamımı verirken boşuna yaşamadığımı kedime ispatlamaya çalışıyorumdur. Evet burda olma sebebim bu.

Kantine girdiğimde bekleyişin kokusunu almaya başlamıştım. Hayat akışının tam aksine aheste adımlarla masa arkasından geçerken konuşmaları duyuyordum. Bir kadın gözyaşlı oğlunun böbrekleri iflas etmiş nakil bekliyorlarmış. Başka bir kızın bacağı kırılmış ilk göz ağrısı olduğunu bile duymuştum ve daha niceleri vardı.

Tezgahın önüne geldiğimde otuzlu yaslarin sonun merdiven dayamış Ragıb amcayla göz göze geldim.
"Kahve mi ?" diye sorduğunda artık o da alışmıştı. "Ve yine aç karnına dimi ? Sen bir de doktor olacaksın " dediğinde neredeyse gülecektim. Bunu fark etti. "Güleceksin işte ne tuttun ne güzel sevap işleyecektim " diye hayıflanmaya başladı. Bu sefer gerçekten gülümsedim.

"Aha dayı gülümsedi hadi iyisin iyi " Bunu söyleyen Cenk ti galiba 14 yaşında Ragıb amcanın yiğeni, arada ona yardım ettiğini biliyordum.

"Dersler nasıl? " diye sorduğumda "Ohoooo ne yaptın be abla daha sana kahve verecek dayım sonra tost yedirmeye çalışacaz yemiceksin biliyorum, bakma bana öyle kaşları çatık çatık bizde olmadı pasta verecez sana ama sen yine mızmızlık edip kurabiye diyeceksin bizden kurtulmak için."

Ufak bir kahkaha orta dolgunluktaki dudaklarımdan kaçtı. "Derslerini bu kadar ezberleseydin fen lisesi kazanma ihtimalin daha da artardı. " dediğimde "Sen varsın be abla sen beni kazanmış say" dediğinde başımı iki yana hafifçe sallamıştım sen iflas olmasın der gibi ...

BİZ Masum Muyuz? Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin