Hollandalı BAROK ressam ve tam adı Rembrandt Harmenszoon van Rijn olan ve kendi dilinde Rembrandt olarak yazılan Rembrandt van Rijn 15 Temmuz 1606’da Leiden’da doğdu. Ressam ve baskı sanatçısı olmanın yanı sıra insanları farklı ruh hallerinde ve etkileyici kılıklarda resmetmesini sağlayan eşsiz bir kabiliyetiyle sanat tarihinin en iyi hikayecilerinden biriydi.
Aynı zamanda ışığın ve gölgenin ressamı olarak bilinen Rembrandt’ın tavizsiz realist üslubu, kimi eleştirmenlerce çirkinliği güzelliğe tercih ettiği iddialarının ortaya atılmasına neden olmuştu. Kariyerinin ilk dönemlerinde ve ortalarında Rembrandt ağırlıklı olarak portre çalıştı. Her ne kadar resim ve baskı resim ve hatta arada sırada çizim olarak portre çalışmaya devam etse de zaman içinde bunların sayısı giderek azaldı. Resim ve baskı resim külliyatının hemen hemen onda biri kendi yüzünün eskizlerinden ve otoportrelerden oluşur ki bu da pek çok soru işaretini beraberinde getirmiştir.
Ancak Rembrandt’ın resim, baskı resim ya da karakalem, mürekkep ve tebeşir eskizler olarak ortaya koyduğu külliyatının özü İncil’e ve daha kısıtlı bir bağlamda tarihe, mitolojiye ve alegorik “tarihi kesitlere” dayanır. Rembrandt’ın üslubunun kariyerinin başından sonra her aşamada gözlemlenebilen değişimi çarpıcıdır. Kompozisyona yaklaşımı ve ışık ve gölgeyi işlemesi kademeli bir dönüşüm gösterir, hatta (bazen tutarsızlık denebilecek bir şekilde) bu durumu kimi zaman tek bir eserde gözlemlemek dahi mümkündür.
eskizler
Bu dönüşüm özellikle fırçayla uyguladığı kontür, form ve renklerde ve baskı resim ya da karakalem çalışmalarında sergilediği çizgi ve tonlarla kendini gösterir. GECE NOBETİ(1640-1642) olarak bilinen eseri, üslup gelişimi açısından tartışmasız bir dönüm noktası kabul edilir. Bu eserdeki değişimler istemsiz bir evrimin sonucu değildir. Resimsel ve öyküsel açıdan yürütülen bilinçli bir arayışın, zaman zaman tarihteki ustalarıyla yaptığı tartışmaların bir belgeseli olarak görülmelidir.
Rembrandt, tarihsel resimleri ve baskı resimleriyle olduğu kadar portreleri ve otoportreleriyle de Hollandalı sanatseverler ve sanat alıcıları arasında ismini kısa sürede duyurmuştu. Alışılagelmişin dışına çıkan baskı resimleri, uluslararası ünü hayattayken tatmasını sağladı. Aslında yalnızca çizim alıştırmaları ya da diğer eserlerinin eskizleri olarak ortaya koyduğu çizimleri de çağdaş sanat düşkünlerinin koleksiyonlarında kendine yer buldu. Ölümünden sonra bambaşka yerlere uzanan bir söylentiye göre Rembrandt yoksul ve yanlış anlaşılmış bir şekilde hayata gözlerini yumdu.
Yaşamının sonlarına doğru klasisizmin onun gerçekçi üslubunun yerini aldığı ve Hollanda’daki süksesini yitirdiği doğrudur. Ancak sanatseverler ve koleksiyoncular arasındaki uluslararası ünü yükselmeye devam ediyordu. 18. yüzyılda kimi Alman ve Venedikli sanatçılar onun üslubunu benimsemişti. Romantik dönemde saygı gören Rembrandt romantik hareketin öncüsü, hatta bu açıdan sanat tarihinin en önemli figürlerinden biri kabul edilirdi. Tökezleyen talihi Hollanda’da yeniden yükselişe geçti ve hem mükemmeliyetin hem de Hollandalılığın bir sembolü haline geldi.
İlk Yılları
Rembrandt, 10 bebeği olan ailesinin hayatta kalan altı çocuğunun dördüncüsüydü. Zamanının pek çok ressamının aksine ressamlardan ya da zanaatkarlardan oluşan bir aileden gelmiyordu. Babası Harmen Gerritszoon van Rijn (1568-1630) bir değirmenciydi. Annesi Neeltgen Willemsdochter van Zuytbrouck (1568-1640) ise fırıncı bir ailenin kızıydı. Rembrandt adı, ilk isim olarak hâlâ nadir rastlanan bir addır. Geleneksel Hollandalı isimleri Remmert, Gerbrand ve Ijsbrand’a yakın bir isimdir.
Rembrandt’ın ismini eserlerine yazma şekli de zaman içinde değişmiştir. Genç bir adamken yalnızca isminin baş harflerinden oluşan RH monogramını (Rembrand Harmenszoon, yani Harmens’in oğlu) kullanırken, 1626-1627’de RHL ve 1632’de RHL van Rijn şeklinde imza atmıştır ki RHL’deki L harfinin Leiden’li anlamına gelen “Leidensis” olduğu düşünülür. 26 yaşında mesleğine başladığında, sonunda yalnızca “t” olacak şekilde Rembrant ismini kullanıyordu. Ancak 1633’den ölümüne kadarki sürede ismini sonunda “dt” olacak şekilde Rembrandt olarak kullandı ve eserlerini de böyle imzaladı. Kendisini 15 ve 16. yüzyılın ilk isimleriyle anılan (Michelangelo Buonarroti), TİTİAN (Tiziano Vecellio) ve RAPHAEL (Raffaello Sanzio) gibi büyük sanatçılarına denk gördüğü için soyadından ziyade ilk adını kullanmayı tercih ettiği yönünde bir görüş vardır.
Pek çok Hollandalı yaşıtı gibi, Rembrandt da (1612-1616 civarı) ilkokulun ardından tahminen 1616 ve 1620 yılları arasında Leiden’da dini eğitimin beraberinde temel konuları içeren klasik derslerin işlendiği Latin Okulu’nda okudu. Okulun hitabet sanatına verdiği önemin, sanatçının tarih sahnesinden alıp tuvallerine konuk ettiği figürleri resimle, baskı resimle ya da çizimle “sahneleme” yeteneğine katkı sağladığı düşünülebilir. Ancak Rembrandt’ın Latin Okulu’ndaki eğitimini tamamlayıp tamamlamadığına dair net bir bilgi bulunmuyor.
üniversite
İlk biyografı Jan Janszoon Orlers (1570-1646), Beschrijvinge der stadt Leyden (1641, Leiden Kulesi’nin Tasvirleri) ismini verdiği eserinde Rembrandt’ın yarım sayfalık ve övgü dolu bir biyografisine yer verir. Bu eserde Orlers, Rembrandt’ın vaktinden önce okuldan alındığını ve kendi ricası üzerine resim öğrencisi olmak üzere gönderildiğini yazar. Rembrandt’ın Leiden Üniversitesi’ne 20 Mayıs 1620 tarihinde yaptırdığı kayıt, bu bilgiyle çelişmez. Ancak ister vergisel sebeplerle isterse yalnızca Latin Okulu öğrencileri için bir gelenek olduğundan olsun, Leidenli erkek çocukların, derslere devam göstermesi beklenmeksizin okula kaydedilmesi alışılageldik bir durumdu.
Rembrandt’ın entelektüel gelişimini sağlayan koşullar ve bunların eserleri üzerindeki olası etkileri hâlâ tam olarak açıklanamıyor. Yaklaşık 1620 ile 1624-1625 arasında Rembrandt resim eğitimi aldı. O dönemki geleneğe uygun olarak peş peşe iki hocası oldu. Rembrandt’ın ilk hocası, Orlers’e göre üç yıl boyunca bu görevi sürdüren Leidenli ressam Jacob van Swanenburgh’du (1571-1638). Van Swanenburgh’un ona temel becerileri kazandırdığı ve meslekte ilerlemek için gerekli bilgiyle donattığı tahmin ediliyor.
Özellikle mimari bilgisi gerektiren kompozisyonlar ile ateş ve ateşin çevredeki nesneler üzerindeki yansımasını ustalıkla resmetmeyi gerektiren cehennem ve yeraltı dünyası konuları Van Swanenburgh’un uzmanlık alanıydı. Rembrandt’ın döneminde bu yetenek ayırt edici kabul edilir ve talep görürdü. Belki de Rembrandt’ın kariyerinin erken döneminde van Swanenburgh’le irdelediği bu resimsel zorluk, onun ışığın uygulamaları üzerine tükenmek bilmeyen ilgisini açıklayabilir.
Rembrandt’ın ikinci hocası Amsterdam’da yaşayan Pieter Lastman’dı (1583-1633). Orlers’e göre, Rembrandt altı ay boyunca onunla kaldı. O dönem bir tarih ressamı olarak ün kazanmış olan Lastman’la çalışmak, Rembrandt’ın bu janr hakkında gerekli bilgiyi ve ustalığı edinmesini sağlamış olabilir. Tarih ressamlığı İncil’den, tarihten, mitolojiden ve alegorik tarih kesitlerinden pek çok figürü son derece karmaşık sahnelerde sergilemeyi gerektirir.
😎RESSAMLAR GELECEĞİN DAMARLARIDIR% 100