#PAUL GAUGUİN#

44 43 0
                                    

Paul Gauguin, gazeteci olan Clovis Gauguin; sosyalist lider, erken feminist ve aktivist olan Flora Tristan’ın kızı Alina Maria Chazal’ın oğlu olarak 1848 yılında Paris’te doğdu. Üç yaşındayken Paul ve ailesi Lima’ya gitmek için yola çıktı lakin Transatlantik’te babasını kaybetti. Annesi ve kardeşiyle Lima’ya giden Paul, dört yıl akrabalarının yanında kaldı.

1855’te, Fransa daha politik istikrarlı bir döneme girdiğinde, hayatta kalan Gauguin ailesi, büyükbabasıyla yaşadığı Fransız şehri olan Orleans’a yerleşti. Kısa sürede Fransızca öğrenerek resim eğitimine başlayan Paul, Fransız Donanmasına katıldı. 1872’de Paris’e dönerek Bertin Kambiyo Acentası’nda çalışmaya başladı. Borsa işleriyle uğraşarak büyük başarı kazandı. 1873’te Danimarkalı bir kadın olan Mette Sophie Gad ile evlendi.

Çocukluğundan beri sanatla ilgilenen Paul, boş zamanlarında resim yapmaya başladı. Ayrıca sık sık galerileri ziyaret etti ve gelişmekte olan sanatçıların çalışmalarını satın aldı. Kendisini diğer sanatçılara tanıtan sanatçı Camille Pissarro ile bir dostluk kurdu. Sanat hayatında ilerlerken, bir stüdyo kiraladı ve 1881 ve 1882 yıllarında düzenlenen İzlenimci sergilerde resimler gösterdi. Yaz tatillerinde ise Pissarro ve ara sıra da Paul Cezanne ile birlikte resim yaptı.

1884’te borsa brokırı olarak hayatına devam etmek için ailesi ile birlikte Kopenhag’a taşındı. Ama 1885’te resim yapmak için Paris’e geri döndü. 1888’de depresyon nöbeti yaşadı ve bir defasında intihar girişiminde bulundu.

İzlenimcilik ile hayal kırıklığına uğradı. Geleneksel Avrupa resminin çok taklit olmuş ve simgesel derinlikten yoksun olduğunu hissetti. Tersine, Afrika ve Asya sanatı ona mistik sembolizm ve canlılık dolu olarak göründü. Avrupa’nın diğer kültürleri, özellikle de Japonya’nın sanatı için bir vogue vardı. Les XX tarafından düzenlenen 1889 sergisine katılmaya davet edildi.

Halk sanatının ve Japon baskılarının etkisi altında kalan Gauguin, Emile Bernard’ın emaye işi tekniğine cevaben eleştirmen Edouard Dujardin tarafından ismi verilen bir stil olan Cloisonnism’e doğru evrildi. Gauguin, sanatının nesnelerinin özünü ifade etme arayışında Gauguin’e uygun bir üslup kullanımıyla Bernard’ın sanatını ve cesaretini çok takdir ediyordu. Sarı Mesih’te, genellikle bir nezaretçi Cloisonnist çalışması olarak atıfta bulunulan görüntü, ağır siyah ana hatlar ile ayrılan saf renk alanlarına indirgendi. Bu tür çalışmalarda Gauguin, klasik perspektife çok az ilgi göstermiş ve renklerin ince geçişlerini cesurca ortadan kaldırmıştır. Böylece Rönesans sonrası ressamın en karakteristik ilkelerini sunmuştur. Çalışmaları, Feodalizm, Kübizm ve Orphism sanat hareketlerini şekillendirmeye de yardımcı olmuştur.

1891’de Gauguin, finansal olarak yoksulluğun tanınmaması nedeniyle hayal kırıklığına uğramış, Avrupa uygarlığından ve “yapay ve geleneksel olan her şeyden” kaçmak için tropiklere yelken açmıştır. Tahiti’deki Mataiea Köyü’nde yaşayan “Fatata te Miti” (“Deniz Yoluyla”), “Ia Orana Maria” (Ave Maria) ve Tahiti ile yaşamının diğer tasvirlerini çizmiştir. 1897’de Punaauia’ya taşındı ve daha sonra hayatının geri kalanını Marquesas Adaları’nda yaşadı. Sadece bir kez Fransa’ya döndü. Bu dönemin eserleri, dini sembolizm ve Polinezya sakinlerinin egzotik bir görünümü ile doludur. Polinezya’da yerli halklarla birlikte, çoğunlukla sömürgeci otoritelerle ve Katolik Kilisesi ile çatışıyordu. Bu dönemde, Avant et après (önce ve sonra) adlı kitabı, Polinezya’daki yaşam hakkında bir gözlemler koleksiyonu, hayatından anılar ve edebiyat ve resimler üzerine yorumlar yazdı. 1903’te, kilise ve hükümetle ilgili bir sorun nedeniyle, üç ay hapis cezasına ve para cezasına çarptırıldı. Vücudu alkol ve dağılmış bir hayat tarafından zayıflatılmıştı.

Gauguin 1903’te öldü ve Calvary Mezarlığı (Cimetiere Calvaire), Atuona, Hiva ‘Oa, Marquesas Adaları, Fransız Polinezyası’na gömüldü....



#RESSAMLARA YOLCULUK#(WATsYS2020)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin