enri Matisse, Fovizm’in (Vahşi Hayvanlar) akımının temsilcilerindendir. 1869 yılında Fransa da doğan Matisse, 1891 yılında babasının itirazlarına rağmen hukuk kariyerini terk ederek sanat eğitimi almak üzere Paris’e gitti. Önce “Académie Julian”e kaydolarak William-Adolphe Bouguereau’nun öğrencisi oldu. Ancak buradaki eğitimin muhafazakarlığı ve mükemmeliyetçi disiplininden bıkması üzerine bir yıl sonra bu okulunu bırakarak daha özgürlükçü ve ilerici fikirlere açık olan Gustave Moreau’nun “Ecole des Beaux-Arts”daki atölyesine katıldı. Renkleri büyük bir ustalıkla kullanışı ve rengi eserlerinde temel bir unsur olarak kullanması Matisse’yi çağdaşlarından ayırdı.
” Dışa vurum ulaşılması gereken en önemli şeydir, duyguları renkle anlatmak istiyorum” diyen sanatçı, resimlerinde ritmik, katışıksız renkler kullandı. Arabesk çizgileri tercih eden Matisse, öznel duygular algılamalar yoluyla doğa ve hayata özgün yorumlar kattı. İlk başlarda geleneksel Flaman üslubunda ölü doğa, manzaralar ve klasik ustalardan kopyalar yapan Matisse, teknik bir yetkinliğe ulaşmaya başlasa da özgün bir üsluptan uzaktı. Çoğu erken dönem çalışmalarında koyu tonların hâkim olduğu bir renk paleti ve kasvetli bir hava dikkat çekmektedir. Yine de geleneksel ustaların etkisinden çabuk çıkan ressam, kısa süre sonra çağdaş sanatı ve özellikle de İzlenimci sanatçılardan etkilendi. Özellikle Chardin’den etkilenen sanatçı, onun Louvre Müzesi’nde bulunan dört resminin kopyalarını yaptı..1897’de ressam John Peter Russell’ı ziyaret etmek üzere Belle Île adasına seyahat eden Matisse, Russell vasıtasıyla Art İzlenimcilik’le tanıştı. Paul Gauguin, Paul Cezanne ve o sırada çok az tanınan Vincent Van Gogh’un eserleriyle ilk kez karşılaşan genç ressam, bu ustaların özgün üsluplarından derin biçimde etkilendi. 1899’dan itibaren Afrika sanatının stilize formlardaki mask ve heykellerinden, Batı Asya’nın dekoratif sanatlarından ve Japon ukiyo-baskılarından da etkilenen Matisse, bazen büyük borçlara da girerek elinden geldiğince sevdiği ressamların eserlerini de topluyordu. Özellikle Cezanne’ın resminde kurduğu kompozisyon yapısı, ölü doğayı renk satıhlarının bir tasavvuruna dönüştürme anlayışı ve renk kullanımı Matisse’nin sanatında yankısını bulmuştur. Matisse’nin resimlerinde çizgi tümüyle önemini yitirir. Ritmin önemli yer tutuğu eserlerinde dış görünüşün anlık etkisi yerine daha geniş yekparenin peşindedir. Rengi daha canlı ve baskın kullanır.
1904-1905 yılları arasında yaptığı “Sükunet ve Zevk” adlı eserinde, katışıksız renkler kullanarak dengeli ve ruhu okşayacak bir resme ulaşmak istemiştir. “Açık pencere “adlı eserinde ise ;İslam Sanatı’ndaki formları kullanan sanatçı, resmi sadeleştirmiştir. Bu iç mekândan dış mekâna doğru baktığımızda, kayalıklar ve deniz karşımızda durur. Derinliksiz renk ve fırça darbelerinden oluşan bir pencere ve derinliksiz bir dış mekân dikkatimizi çeker. Karşıt renkleri çok kullanan Matisse, “Şapkalı Kadın” eserinde dışa vurumcu bir ifade kullanmak için hareketli ve savruk fırça darbeleriyle biçim bozmayı hedeflemiştir. Bu bir yandan temsil edilenle gerçeklik arasındaki kopukluğun anlatımıdır.
Köle gibi doğayı kopyalayamam, taklit etmem, doğayı yorumlamalıyım dediği 1905 tarihli “Yeşil çizgi” adlı eserinde, renkle çizgi vererek sert bir ifade kullandı. Resimdeki kadına baktığımızda yüzünün bir kısmı daha pembe, bir kısmı ise daha sarılı- yeşillidir. Buradaki amaç, ışığın ve gölgenin daha iyi bir şekilde aktarılmasıdır. Resim adeta Afrika masklarının temsilidir...