8🍁

115 3 0
                                    

Selam❤ Lütfen vote atmayı ihmal etmeyin. Keyifli okumalar🍫

Devran kararını vermişti. Hazan'ı alıp İstanbul'a gidecekti. Orada beraber mutlu bir hayat süreceklerdi. ''Ne diyorsun sen Devran, Ne İstanbul'u?'' Baran oldukça şaşırmıştı.  Tüm çabalarına rağmen Devran'ı vazgeçirememişti. Devran, Baran'a bir miktar para vermiş otobüsle dönmelerini söylemişti. Eşyalarını topladıktan sonra Devran'la Hazan arabaya binip yola çıktılar. Bir süre sessizlik hakim oldu ortama. ''Gitmek istemiyorum.'' Hazan sessizliği bozmuştu. Devran gözlerini büyütüp Hazan'a bakmıştı. ''Ne demek oluyor bu?'' diye bir soru attı ortaya Devran. ''Gitmek istemiyorum işte durdur arabayı inecem ben.'' Hazan kapıyı zorluyordu. Bu şekilde gitmek istememişti. Hem artık Devran'la da gitmek istemiyordu. ''Hazan yapma!'' Devran sert konuşuyordu. Bir eli direksiyonda bir eliylede Hazan'ı tutmaya çalışıyordu. Hazan debelenip duruyordu. ''İndir işte indir beni. Gelmiyorum!'' ''Hazan dur. Yapma diyorum!'' İkiside birbirine baktığı anda lastiklerin yolda kayarken çıkardığı sesi duyuldu ve ardından büyük bir gürültü!

''Trafik kazası. Hastanın durumu kritik. Nabız yok. Kaburgalarında kırık tespit edildi. Üzerinden kimlik çıkmadı. Ailesi bilinmiyor.'' Kulağında çınlayan seslerle açtı gözlerini Hazan. Henüz kendine gelememişti ama hemşirenin söylediklerinden Devran'a bir şey olduğunu anlayabiliyordu. Sedyenin üzerinde hızla hastane koridorlarında gidiyordu. Kafasını biraz sola çevirdiğinde Yanındaki sedyede Devran'ın yattığını gördü. Tam o esnada Devran'ı başka bir yöne doğru götürdüler. Sadece elini kaldırıp gözünde yaşlarla ona bakabilmişti. Sonra kendini siyah bir boşluğa bırakmıştı.

Uzun süre sonra kendine gelebilmişti Hazan. Gözünü açtığında küçük bir odada olduğunu farketti. Etrafında değişik cihazlar vardı. Her iki kolunada serum takılmıştı. Gözünü biraz daha açtığında yanındaki hemşireyi farketti. ''Merhaba. Demek uyandın. Ben serumu değiştirmeye gelmiştim. Şimdi tahlil sonuçlarını almaya gidiyorum sen burda beni bekle olur mu?'' Hazan hafifce kafasını sallamakla yetindi. Hemşire odadan çıkınca neler olduğunu düşünmeye başladı. En son Devran'la kavga ediyorlardı. Sonra... Bir dakika. Devran? Devran neredeydi. Hemen olduğu yerden kalkıp dışarı çıktı. ''Ne olur ona bir şey olmasın, ne olur.'' diye dualar ederek önüne çıkan her odaya bakıyordu. İyice telaş yapmıştı. Önünden geçen hasta bakıcıların konuşmasına şahitlik etti. ''Evet ölmüş.'' ''Trafik kazası değil mi?'' ''Öyle. Büyük bir kamyonla çarpışmış.'' ''Yazık gençmişde.'' ''Çocuğuda var mıymış duydun mu sen?'' Hazan olduğu yerde kaldı. Boğazındaki düğüm konuşmasına engel oluyordu. Nefesi kesilmiş, yüzü morarmaya başlamıştı. Elleri titriyordu. Gözünden yaşlar akmaya başlamıştı hızlı hızlı. Sessizce fısıldadı.''Devran?'' Bu defa sesini biraz daha yükseltti. ''Devran'ım?'' Bu kez bağırmaya başladı. ''Devran!'' Olduğu yere çöküp çığlıklar atmaya başladı. Nefes nefese kalmıştı.  Sanki kalbindeki zincirler kopmuştu. Saçlarını çekiştirerek ağlamaya devam etti. Başına hemşireler toplanmıştı. Sakinleştirmeye çalışıyorlardı. Bir tanesi elinde getirdiği iğneyle farkettirmeden sakinleştirici yapmıştı. Olduğu yerde bayılan Hazan'ı odasına taşıdılar.
...
Uyandığında yine aynı yerdeydi. Aklına Devran gelmişti. Gözlerinden yaşlar süzülürken Odaya doktor girdi. ''Hazan Hanım?'' Bakışlarını doktora çevirmişti. ''Bu gece dinlendikten sonra taburcu edeceğiz sizi. Geçmiş olsun.'' deyip hızlıca odadan çıktı. Sanırım en doğrusu geceyi burada geçirip sabah sakin kafayla Devran'ın yanına gitmek olur diye düşündü. Hava kararmıştı. Düşünmeye başladı. Zor şeyler yaşıyordu. Başına bir şey gelince onu hep Devran kurtarıyordu. Ne kadar zorla evlendirilmiş olsada Devran'a karşı içinde bir şeyler hissetmeye başlıyordu. Bunu kabullenmek zordu onun için. Devran'ı düşündükçe gözünden yaşlar akıyordu. Dişlerini sıkıp gözlerini kapattı. Ağlamamaya çalışıyordu. Sonunda günün yorgunluğuna dayanamayıp kendini uykunun kollarına bıraktı.

Gözlerini hafifce araladığında sabah olduğunu farketmişti. Aniden aklına Devran'ın gelmesiyle doğruldu. Tam o esnada Hemşire girdi odaya. Çıkış işlemleriniz halledildi, Serumları çıkardıktan sonra gideb...'' Hazan kollarındaki serumları çekip fırlatarak dışarıya koşmuştu. Üzerinde mavi hastane elbisesi, ayakları çıplak, saçı başı dağınıktı. Koridorda insanlara çarparak koşuyordu. Etraftaki herkes Hazan'a acıyan gözlerle bakıyordu. Danışmaya varmıştı. ''Devran! Devran Karanoğlu?'' diyebildi sadece. Kayıtlara bakan personel öyle birinin olmadığını söylemişti. Arkasını dönüp elini saçlarının arasından geçirdi. Tabi ya! Üzerinde kimlik bulunmamıştı. Kendi adını söyleyip onunla beraber gelen adamı sordu.  ''Yoğun bakımda.'' içi o kadar rahatlamıştıki Hazan'ın. Ölmemişti! Koşarak yoğun bakıma gitti. Kapının önünde durup bekledi. Sırtını kapıya dayayıp yere çöktü. Dirseklerini dizlerinin üzerine yatırıp başını kollarına gömdü. Hıçkırıklarla ağlamaya başladı. Etrafta kimseler yoktu. Uzun süre ağladıktan sonra içeriden çıkan bir doktor Hazan'ı farketti. Eğilip omzuna dokundu. ''İyi misin?'' Hazan kafasını kaldırıp doktorun yüzüne baktı. ''İyiyim.'' gözlerini silip ayağa kalktı. ''Devran?'' Doktor hemen cevap verdi. ''Trafik kazası yapan hastadan bahsediyorsan durumu iyi. Hatta şimdi onu normal bir odaya alacağız. Fakat bir sorunumuz var. Uyanmıyor. Eğer uyumaya devam ederse hastayı kaybedebiliriz.'' Hazan'ın gözleri büyümüştü. ''Uyanacak ama değil?'' ''Şimdilik dua etmekten başka çaremiz yok.'' Doktor başını önüne eğip uzaklaşırken Hazan kalkıp kapıya yaklaştı. ''İyi olacaksın.'' O sırada kapı açıldı. Sedyenin ucu gözükmüştü. Devran'ı getiriyorlardı. Yüzüne baktı, yaralar vardı. Ona doğru yaklaşmak istesede bacakları bedenine ihanet ediyordu. Olduğu yerde dizlerinin üzerine çöküp sedyedeki kocasının kendinden uzaklaşmasına baktı. ''Devran'ım?'' Bu defa ağlamıyordu fakat çaresizdi. Aniden kalkıp koşmaya başladı. Odaya girerken yakaladı hemşireleri. Onların ardından odaya girip Devran'ın yüzüne bakmaya başladı. Hemşireler dışarı çıkınca Devran'ın yanına yatağa oturdu. Elini kaldırıp Devran'ın yüzüne doğru götürdü. ''Ne olur? Ne olur uyan!'' deyip yüzünü okşamaya başladı. Uyanmıyordu! ''Devran kalk!'' bağırmaya başlamıştı. ''Devran kalk gidelim! Lütfen kalk!'' Ayağa kalkıp geri geri gitmeye başlamıştı. Sırtı duvara değince yere çöküp ağlamaya başladı. Umut yok muydu yoksa? Ellerinden kayıp gidecek miydi Devran? Senin kalbinden büyük azmin var. Dayanabilirsin! ''Kalk Devran! Ne olursun kalk!'' sesi çaresiz geliyordu. Sakinleşmeye çalışıyordu. Bir anda aklına kimseye haber vermediği geldi. Odadan çıkıp gece kaldığı yere gitti. Çantasıyla telefonu sedyenin yanındaki sandalyede duruyordu. Uzanıp telefonunu eline aldı. Baran'la Asya aramışlardı defalarca. Baran'a geri dönüp haber vermek istedi. Telefon ilk çalışta açıldı. ''Alo Hazan. Nerdesiniz siz? Niye açmıyorsunuz telefonu? Ne kadar merak ett...'' ''Baran, Devran uyanmıyor.'' çok sakin söylemişti. Baran bir an duraksadı. ''Yenge ne diyorsun sen?'' şaşkındı. ''Ben onu uyandırmaya çalıştım ama kalkmadı. Uyuyor şimdi. Kalkmadı. Çok istedim ama kalkmad...'' ''Hazan ne oldu ne uyuması!?'' bağırmıştı. Hazan ağlamaya başladı. ''Baran biz kaza yaptık, Devran uyanmıyor.'' Aniden telefon kapandı. Hazan ne olduğunu anlayamamıştı. Asya arıyordu. Telefonu açıp kulağına götürdü. ''Hazan bak sakin ol beni dinle. Devran'a bir şey oldu mu?'' Hazan sessizce fısıldamıştı. ''Olmadı.'' ''Tamam. Bak uyanmasını bekle tamam mı? Sonra beraber başka bir şehre taşının. Biz konaktayız, Baran çok sinirli. Haşmet Ağa sakın gelmesinler dedi. Buraya uğramayın bile. Devran'ın uyanmasını bekle tamam mı?'' Hazan ağlamasını durdurup sordu. ''Bizi istemiyorlar değil?'' Asya sessiz kaldı. Hazan telefonu kapatıp sandalyeye oturdu. Gözünden akan yaşları durduramıyordu. Biraz kendine gelince ayağa kalktı odada üzerini değiştirip dışarı çıktı. Hava alması gerekiyordu. Bahçeye çıkıp biraz yürüdü. Sonra bir banka oturup kafasını yukarı kaldırdı. Gözlerini kapatıp her şeyin bir kabus olmasını diledi. Her şey bir kabus olmalıydı.











HAZANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin