Bir tıngırtı eşliğinde yere düşen kılıcını hiç umursamadan ölüme, kardeşine doğru koşmaya başladı. Belki de ellerinin arasından düşen kılıcın farkında bile değildi.
Onun arkasından koşup Ormanın derinliklerinde ona yetiştiğimde yaratıklardan hiçbir iz yoktu.
Yaş içinde kalmış gözleriyle bana döndü “Onu gördüm... Kardeşim buradaydı. Onlardan biri olmuş.”
“Belki yanlış görmüşsündür. Hava o kadar aydınlık değildi. “ dedim. Fark etmemiş numarası yaparak.
“Kendi kardeşimi tanıyamaz miyim sanıyorsun! O Hyperion’du.” Kardeşinin içine girdiği ormana arayan gözlerle baktı “Onu kurtarmalıyım... Onu bulmalıyım.... Onu bulmaya gidiyorum.”
“Sen deli misin? Nereye gittiklerini dahi bilmiyorsun.” Boş ellerini göstererek “Hem bulsan bile silahsız ne yapmayı düşünüyorsun onlarca yaratığa karşı.” Unuttuğu gerçeği ortaya dökerek “Hem o artık senin tanıdığın kardeşin değil... O artık onlardan biri. “ dedim.
“Ne olursa olsun o benim kardeşim.”
Daha yeni silahsız olduğunu fark etmişti. Etrafına bakındıktan sonra Elimdeki kılıcı fark etti ve silahımı almak için elini uzattı . “Silaha gelince... Senin kılıcın da işimi görür”“Bir savaşçının silahı namusudur çek elini beyefendi .”
Gözlerinde bir anlık aşağılama ile bana baktı “Küçük bir adam için büyük sözler.” Silahı almak için tekrar hareketlendi “Ver şunu bana.”
Hareketlenmesini kendisine karşı kullanıp ileri uzattığı kolunu tutup bileğinin çevirip arkasına geçtiğimde kılıcımın kabzasıyla ensesine vurdum. Yere hareketsiz bir şekilde yığıldı.
“Bunun için bana belki çok kızacaksın ama bu senin iyiliğin için.” Zaten kardeşini öldürmüştüm. İçimdeki saçma dürtü yüzünden onunda bir aptallık yapıp ölmesine göz yumamazdım.
Omzumda taşıdığım İperion ile beraber geri döndüğüm zaman kamp kargaşa içindeydi. Bazıları ölen arkadaşlarının yanında ağlıyordu bir diğer kısmı ise önceden arkadaşları olan Yaratıkların başındaydı.
İmera'yı bulduğumda yerde yatan Poros’un başında ağlıyordu. Benim yaklaştığımı görünce gözlerindeki yaşı sildi ve ayağa kalktı.
Bakışları omzuma takıldı “O iyi mi?”
Omzumdaki İperion’ u bir çuval gibi yere bıraktım “Gayet iyi. bir aptallık yapmasın diye bayıltmak zorunda kaldım. ”
Ufak bir iç çekti ve Gözleri yerdeki Poros’a kaydı “Güzel. Bugünlük bu kadar ölüm yeter.”Poros’un boynundaki yaradan belli olmasına rağmen “Ona ne oldu.” diye sordum çünkü Poros tıpkı Kairos gibi bir güçtü ve kılıçlar dahi onların derilerini zor keserdi.
İmera tekrar ağlamaklı oldu “Beni korurken arkasından saldırıya uğradı.” Yaşaran gözlerini tekrar sildi “Yaratık dişlerini boynuna geçirdiğinde tepki dahi veremeden onun boynunu parçaladı.”
“Peki bir Güç’ü bile yenebilecek bu yaratıklar da neyin nesi” diye sordum.
“Bir tahminim var.” Diyen İmera kolundan yakaladığı bir yaratığı sürükleyerek yeni doğmaya başlayan güneşin vurduğu yere attı. Yaratık ışığın altına girer girmez ilk önce kızarmaya başladı ardından şişti ve bir anda alev aldı.Alev almış yaratığa yaşlı gözleri ile bakarak “Bu bir stragoi. mitolojik bir vampir türü. ”Dedi.
Yaşadığımız bu saldırının ardından öldürdüğümüz yirmi dört stragoi ’ye karşı yedi Tiran ölmüştü. Ama bizi şok eden kayıplarımız değildi bizi asıl şok eden bir zamanlar kardeşleri, arkadaşları olan kişilerin bir anda onların kanlarını emen yaratıklara dönüşmüş olmasıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İSYAN
ActionBen Mars'ın kölesi ölerek özgür oldum. Şimdi sizi ve sınıf sisteminizi bu dünyadan azat etmek için kılıcımı biliyorum.