Uzun bir bölüm oldu. İkiye bölecektim ama o şekilde içime sindiremedim. Umarım beğenirsiniz.
*******
Güne yine neşeli bir şekilde başladım artık eski mutsuz günlerim tamamen sona ermiş gibi hissediyordum. Bu kararı almamdan bu yana iki hafta geçmişti. Yeniden kendime gelmiştim. Hazırlanıp okula gittim bu kez servise yetişmeyi başarmıştım. Sınıftaki benim bu yeni halime alışmıştı garipsemiyorlardı ve eski arkadaşlarımın bazılarıyla yeniden samimi olmuştum özellikle de Oytun’la.
Elif hala bir sorun olarak duruyordu fakat o konuda yapabileceğim bir şey yoktu. Uzun bir süre Elif’i affedebileceğimi düşünmüyordum. Oysa ne kadar çok anımız vardı birlikte gerçekten uzun yıllar boyunca birbirimizin en büyük destekçisi olmuştuk ya da ben öyle sanmıştım. Neyse bunları düşünmek istemiyordum mutlu başlayan bir gün vardı elimde ve onu olduğunca mutlu bir şekilde ilerletmeyi düşünüyordum.
Sınıfa girdiğimde Deniz’i sırada otururken buldum. Artık onu gerçekten bir arkadaşım olarak görüyordum. Çok iyi anlaşıyorduk yeni arkadaş edinme dönemime ilk adımı onunla attığım için mutluydum kısacası. Fakat anlamlandıramadığım bir şekilde onun yanına gidince kendimi farklı hissediyordum. Daha önce de erkeklerle yakın arkadaş olmuştum ama hiç birinin yanında böyle hissetmemiştim.
Eve gidince sürekli onu düşünüyordum aslında buna düşünmek denemezdi başka şeyler düşünürken zihnim bir bağlantı bulup onunla olan anılarımı getiriyor gözümün önüne ve kendimi onu düşünürken buluyordum ve bu o kadar uzun sürmüş oluyordu ki onu hangi konudan sonra düşünmeye başladığımı bile kestiremiyordum. İçimdeki duyguları adlandıramıyor ve anlamlandıramıyordum.
Normal bir genç kız olsam ondan hoşlandığımı düşünürdüm sanırım -en azından çevremden ve kitaplardan öğrendiğim kadarıyla- ama bilemiyordum hoşlanmak neydi ki? Aşkın bir önceki aşaması mı? Ya da insan duygularını böyle bir sınıflandırmaya sokabilir miydi? Bunları da düşünmek istemiyordum. Şu an duygularımı arkadaş sevgisi düzeyine indirgemek zorundaydım yoksa sevgili olma konuları hakkında ne düşündüğüm düşünülürse benim yaptığıma tükürdüğünü yalamak denilecekti.
Geçip yanıma oturduğunda “günaydın” dedi büyük bir gülümseme esliğinde gülümsemek gerçekten ona çok yakışıyordu aslında kimi kandırıyordum gülümsemek herkese çok yakışırdı yani dişlerinde anormal derecede bir bozukluğu olmayanlara buradan görebildiğim kadarıyla Deniz’in dişleri bembeyaz ve mükemmeldi.
Ben de “günaydın” dedim sırama adeta kendimi atarken “Yorulmuşsun” dedi alaycı bir sırıtışla “Okulun en sevmediğim yanı bizi en üst kata atmış olması” dedim çantamda suyumu ararken.
“’en’ dediğine göre başka yönleri de var sevmediğin” suyumu bulamadığım için ağzımdan çıkan bir homurtu esliğinde cevap verdim “Evet var sen de bir yerde bu kadar zaman geçirsen sen de bazı hataları görürsün” dedim. Gerçekten suya ihtiyacım vardı çünkü merdivenleri koşarak çıkmıştım ama su almaya gitmek için çok geçti.
Ve o anda önümde bir su şişesi belirdi yani Deniz kendi su şişesini önüme koydu beklenmedik ama klişe bir hareketti ama her şeye rağmen hoş suya uzanıp alırken neredeyse teşekkürlerim ‘Allah ne muradın varsa versin’ e kadar gidecekti.
O sırada teşekkürlerimden dolayı kahkahalara boğulmuş olan Deniz kendini durdurmayı başararak bana döndü “Daha önceden içmiştim sorun olursa gidip kantinden alayım” dedi sorun değildi her şeyden iğrenen şımarık kızlardan değildim benim de kendime göre hijyen kurallarım vardı tabi ama başkasını şişesinden su içebilirdim. Cevap verme gereği duymayarak şişenin kapağını açıp içtim. Bana ruhumu görmek ister gibi baktığı bakışlarını gözleri dikip konuştu “Sende bir milyonerin kızında olması gereken burnu havadalık ve naz neden yok?”