Merhaba:)) Kusura bakmayın bölüm biraz geç geldi ama uzun geldi önümüzdeki iki hafta yazılı haftası olduğu için bu sıkışıklık. Ama yine de yazmaya çalışıyorum. Anlayışınız için teşekkür ederim :))))) Keyifli okumalar...
************
“Garibim
Ne bir güzel var avutacak gönlümü
Bu şehirde
Ne de tanıdık bir çehre
Bir tren sesi duymaya göreyim
İki gözüm iki çeşme.”
Orhan Veli Kanık’ın en sevdiğim şiirlerinden biri olan Tren müthiş bir ses tonundan kulağıma ulaşırken memnuniyetle gözlerimi kapadım. Şiir benim için müzik gibiydi, hayat gibi kendimi sonu gelmez sorunlardan kurtarabildiğim ve nihayetinde keman çalmaktan kollarım ağarmış bir şekilde uzandığımda gelirdi şiir aklıma.
Beni bu dünyanın çirkin iç, karartı siluetinden kurtarır daha aydınlık bir yerlere taşırdı dünyaya olmaması gereken ve olamayacak kadar temiz ve saf olan bir yerlere. Kendimden daha fazlasını bekleyemediğim zamanlarda ortaya çıkardı şiir benim için, yorgun olduğum, tükenmiş hissettiğim zamanlarda. Beni hayata yeniden bağlayan yegane şeylerden biriydi ve kalbimin daha hızlı çarpmasına neden olurdu.
Yalnızca benimdi şiir, paylaşmazdım yazdığım ve yazmakta olduğum şiirlerimi hiç kimseyle paylaşmazdım. Hatta diğer şairlerin en sevdiğim şiirlerini yazdığım defterlerimi de kimseyle paylaşmazdım bencil miydim? Belki. Sorun değildi. Ben şiirimle mutluydum.
Tuna Hoca şiiri okumayı bitirdiğinde umutla gözlerini sınıfta gezdirdi arkadaşlarımın çoğu dikkatle dinleseler de şiirin özünü hissetmiş gibi değillerdi bu beni mutsuz etmedi dedim ya şiirin bana özel olmasını severdim hatta çoğu insanın şiirden hoşlanmaması veya zaman kaybı olarak görmesi beni şiire daha çok bağlardı. Tuna Hoca sonunda kendisi şiirin etkisi altından çıktığında gözlerini kırpıştırarak sınıfa baktı ve konuştu:
“Gençler öncelikle müfredatımızda olan fakat benim nefret ettiğim hatta adım gibi biliyorum ki sizin de nefret ettiğiniz, masasında umutsuzluk ve can sıkıntısıyla oturmuş, tek amaçları bu çocukları nasıl hayattan soğuturuz olan, göbekli, kel, gıcık, amcaların yazmış olduğu saçma bölümler var”
Bu nefes almadan yapılan bu betimlemenin ardından sınıftan kahkahalar yükseldi. Bu adam gerçekten öğretmenliği biliyordu.
“Müsaadenizle ben şiirin ölçüsü nazım şekilleri vırtı zırtı gibi bölümleri konunun en sonuna atacağım maalesef işlemek zorundayım yoksa o amcalar beni göbekleriyle ezebilirler” yine bir kıkırdama daha duyuldu.
“Şiirde üslup ve yazımla ilgili unsurların önemli olduğunu düşünüyorum tabi ki. Ama öncelikle şiiri anlamanızı istiyorum, şairleri tanımanızı, o duygu yoğunluğunun içine girebilmenizi istiyorum örneğin demin Orhan Veli’den bir şiir okudum bana aynı şairden bir şiir de-“ parmağını sınıfın üzerinde daireler çizerek bir radar gibi gezdirdi ama ben Tuna Hoca’nın kimseyi sınıfın ortasında rezil etmek istemeyeceğini biliyordum bunun için yüksek ihtimalle bildiğinden emin olduğu birini seçecekti.
Parmağını gezdirmeye devam etti ve sonunda benim üzerimde durdu “Yağmur okusun” dedi deminki yarım kalan cümlesini tamamlarken.
Tüm sınıf bana dönerken kafamın içinden Orhan Veli’ye şiirleri taradım her birini diğerinden çok seviyordum fakat bir tanesi diğerinden açık ara farkla öndeydi Güzel Havalar…