Sıkıldığından ötürü on saniyede bir oflayarak bir sağına bir soluna bakan Jungkook'u izlerken ben de aynı sıkıntıyla bacaklarımı sallayıp duruyordum. Yoongi'nin bakışlarını üzerimde hissesiyordum ama biraz gergin olduğumdan ötürü gözlerimi sabit bir noktada tutamıyor, hafif hafif terlemeye başlayan bedenim eşliğinde farklı noktalara bakıp duruyordum.
''Taehyung'u neden yardım etmesi için çağırıyoruz ki? Bize ne yararı dokunabilir?'' diyerek kocaman açtığı gözleriyle bana baktı Jungkook. Ortamdaki garip sessizliğin bozulmasını, bizim de kendimize gelmemizi sağlamıştı.
''Bunu sen mi söylüyorsun?'' diye sordum hafif alay dolu bir sesle.
Jungkook omuz silkerek konuştu. ''Ona olan ilgim gerçekleri değiştiremez sonuçta. Ama her neyse hyung, bir bildiğinin olduğunu varsayarak susuyor ve bu durumu sorgulamıyorum.''
Dudağımın kenarı hafifçe kıvrılırken, dakikalardır beni izlemekte olan Yoongi'nin farkına vardım ve gözlerimi parıldayan gözlerine sabitledim. İlgimi üzerine çektiğinden ötürü mutlu olmuş olacak ki ifadesi gözle görülür bir şekilde içimi ısıtacak kadar güzel bir hâl aldı. Masanın üzerinde duran ve istemsizce yumruk yaptığım elimin üzerine elini koyduğunda elim istemsizce gevşemiş, minik ve yumuşak elim kemikli, benimkilere nazaran sert olan eli arasında kaybolup gitmişti.
''Bunu hep seveceğim sanırım.'' diye fısıldadı Yoongi neredeyse duyamayacağım şekilde. Jungkook'a kısa bir bakış attığımda, gerginlikle oflayıp durduğunu ve kafenin kapısına baktığını farkettim. Taehyung'un yolunu gözlediği belliydi.
''Neyi, ellerimizi mi?'' kıkırdayarak elimi ters çevirdim ve ellerimizin birbirine kenetlenmesine izin verdim, aynı beni ilk randevuya çıkardığı günki gibi.
''Birinin elini tutmaktan zevk alacağımı düşünmezdim. Ama konu sen olunca tüm doğrularım yanlış olabiliyor, bu da beni korkutmuyor değil.''
Tek kaşımı kaldırarak alaylı ifademle üzerinde baskı kurduğumda, ''Ne var? Sanki karşılaştığımız ilk andan beri kafası karışmış olan bir tek benmişim gibi bakıyorsun.'' diye bana karşı çıkarken sesine daha da derin bir ton eklemişti.
''Ne kadar zaman geçerse geçsin...'' diyerek derin bir nefes verdim, sesinin etkisinden çıkmaya çalışarak. ''Sanırım bu sözlerinden etkilenmeyi asla bırakmayacağım.''
''İstiyor musun ki?'' diye sordu alay etme sırası ona geçtiğinde.
''Elbette hayır!'' sesim hafif yükselirken kaşlarım da beraberinde çatılmakta gecikmemişti.
Yoongi başını iki yana sallayarak ellerimizi ayırmadan arkasına yaslandığında gülmeye başlamıştı. Fazla ses çıkarttığımızdan olacak ki Jungkook bakışlarını bize çevirmiş, neyi tartıştığımızı çözmeye çalışırmış gibi yüzümü incelemeye başlamıştı.
''Bakın, şu âşık hâllerinizi ben varken daha az göstermeye bakın olur mu? Sizin sayenizde daha fazla acı çekiyorum!''
Gerçekten de bıkmış bir vaziyette konuştuğunda sözlerini gerçekleştirmeyecek olmama rağmen başımı sallamıştım, ama bunun Jungkook için yeterli olmadığını anlamam uzun sürmemişti. Asıl istediğini anlamak için öylece yüzüne bakarken gözleriyle birleşik ellerimizi işaret etmiş, Yoongi ile saf saf birbirimize bakmamızı sağlamıştı.
''El ele tutuşmak da mı suç oldu yani şimdi? Benim yaptıklarımı bir bilsen sen--'' sahte bir öksürük dudaklarım arasından firar ettiği sırada elimi hızlıca çekerek kollarımı göğsümde birleştirdim.
''Bunun konumuzla bir alakası yok ki!'' diye söylenerek utancımı gizlemeye çalıştım sinirli görünmeye çalışarak.
''Tahmin edebiliyorum zaten,'' diyerek beni umursamadan Yoongi'ye cevap verdi Jungkook sanki gerçekten sinirlenmemi istermiş gibi. ''Kim bilir ne tür fantezileriniz vardır... Koskoca Bay Park ve Bay Min'siniz sonuçta, ofiste fala--''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fashion company ✔
Fanfiction''Her şey o kadar hızlı gelişmişti ki, göz açıp kapayıncaya kadar sana âşık olmuştum. Ne tuhaftık, değil mi? Sanki yıllardır birbirimizi tanıyormuşuz gibi...''