Sirius kaşığını gezdirmekte olduğu yiyeceğin çorba olduğundan pek emin değildi. Ama Azkaban standartları için tadı idare ederdi. Paslanmış kaşığı doldurup ağzına götürürken ruh emicinin arkasında gözüken gökyüzüne bir bakış attı. Hava kararmış,lacivert bir ton almıştı. Bembeyaz kristal bir küreye benzeyen dolunay Sirius için tek ışık kaynağıydı. Birkaç saniye donmuş bir şekilde dolunaya baktıktan sonra kaşığını çorbanın içine bıraktı ve sıkıntıyla iç çekti. Yüreği başka bir vicdan azabı ile doldu. Şu an acılar içinde olduğundan emin olduğu dostu Remus John Lupin'i düşündü. Remus'u görmeyeli dokuz yıl olmuştu, nasıl olduğuna veya ne yaptığına dair hiçbir fikri yoktu. Ama Sirius'un bildiği bir şey vardı. Dostu onu tıpkı büyücü dünyasının geri kalanı gibi suçlu sanıyordu. Kendine sinirlenerek ayağa kalktı. Remus'a güvenmeyip Peter'a güvenirken ne düşündüğünü bininci kez sordu kendisine.
Remus ve Peter ile tanıştığı günü hatırlıyordu. Tıpkı James ile tanıştığı zamanı hatırladığı gibi. Peter'ı düşündüğünde öfkeden titrer hale geliyordu ama Remus'da ise acı hissediyordu. Onun yüzünden dostu bu dünyada yapayalnız kalmıştı. Paslı parmaklığa yaklaşıp dolunayı izlemeye devam ederken Hogwarts'daki anıları zihnine doluşmaya başladı.
***********************
Yatakhanede onun ve James'in dışında üç kişi vardı. Sirius'tan bir baş uzun olan açık kahverengi saçlı,solgun görünümlü bir çocuk sandığından yarınki dersler için gereken kitapları çıkartıyordu. Tombul,sarı saçlı olan ise çoktan pijamalarını giymiş yatağına yerleşiyordu. Koyu renk saçlı ve zayıf ama yuvarlak yüzü olan çocuk ise Quidditch takımının posterini yatağının tepesindeki duvara asmakla meşguldü. James ve Sirius karşı karşıya olan yataklarına yerleştikten sonra hala uyanık olan çocukla tanışıp tanışmamak konusunda sessiz bir konuşma gerçekleştirdiler.
James, Sirius'un yanındaki yatakta kitabı ile uğraşan çocuğa itafen "Hey, ben James." Çocuk kitabını kapatıp kenara bıraktıktan sonra kibar bir gülümseme ile "Remus." dedi. Sanki birinin onunla tanışmak istemesine şaşırmış gibi bir ifadesi vardı. Sirius buna pek anlam veremedi ama bu senenin sonunda Remus'un bu şaşkınlığı öğrenecekleriyle anlam kazanacaktı.
James çocuğun kendini tanıtmasını bekliyormuş gibi yatağından kalkıp zıplayarak Remus'un yanına oturdu ve eliyle Sirius'u çağırdı. Sirius 'da zıpladıktan sonra adını söyledi.
Remus bu ikilinin yanında fazlasıyla sakin bir tip olarak görülebilirdi ama neredeyse gece yarısına kadar süren sohbetlerine neşeyle katıldı. Üçlü beraber derslerin ne kadar ilginç olabileceğini tartıştılar. James' in merak ettiği Biçim Değiştirme iken Sirius Tılsım için meraklıydı. Remus ise şimdilik gizli olan geçmişi dolayısıyla Karanlık Sanatlara Karşı Savunma'yı merak ediyordu.
Sirius da, James de Remus'u sevmişlerdi. Uyumlu ve samimi bir çocuktu Remus, onu tanıyıp da sevmeyecek biri olamazdı.
Üçlü uzun bir sohbetin ardından hem uyumakta olan Frank Longbottom ve Peter Pettigrew'ı rahatsız etmemek için hem de yarın uzun bir gün olacağından uyumaya karar verdiler.
Sirius başını yastığına koyarken inanılmaz hissediyordu. Gryffindor'daydı, bu annesinin sinir krizi geçirmesine sebep olsa bile harikaydı ve daha ilk günden iki arkadaşı olmuştu. Bunlar on bir yaşındaki Sirius Black için hazine değerinde mutluluklardı.
Ertesi sabah kahvaltıda gelen çığırtkanı balkabağı suyuyla dolu olan sürahinin içine tıkıp patlamasını izlerken Profesör Mcgonagall'dan ilk uyarısını almıştı. Profesör gittikten sonra James ve Remus'un gülmesine eşlik ederken yanına oturan kız ile dikkati dağıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BLACK POISON //Sirius Black// AU
FanficSirius Black ve Today Poison İki safkan, İki asi, İki arkadaş, İki aşık. Bu onların hikayesi... Tüm hakları Sirius Black'in asaletinde saklıdır.