"velet, wade ile yukarı çıkın, bir işiniz yok- sakın kulemde sevişmeyin. steve benimle gel, hazırlamamız gereken bir akşam yemeği var."
peter'ın sevgilisiyle beraber yukarı çıkışını izlerken tony gelip gelmeyeceğimi soruyor, ben de onun peşine takılıyorum.
geniş mutfağa girdiğimizde, bir dakika beklememi söyleyen esmer adam; gerçekten bir dakikanın sonunda yanımda bitiveriyor.
onu eşofman ve uzun kolluyla görmek beni şaşırtıyor. tam da tahmin ettiğim ve ilk kez gördüğümde gözüme takıldığı gibi, gözlüksüzken göz altlarının siyahlığı teninde ifşa oluyor. onu neyin bu kadar uykusuz bıraktığını merak ediyorum.önüne bir kesme tahtası alıp domatesi ikiye bölerken derin bir iç çekerek konuşmaya başlıyor.
"sakın, steve," diyor başını iki yana sallarken. "sakın bir şeyler hakkında çok fazla düşünme."
bunu tecrübe ile söylediğinin farkındayım, bunun yüzünden uyuyamadığının da. devamını getirmesini beklerken o konuyu değiştirmeye çalışıyor.
"biliyor musun, eskiden bunu sana söyleyemezdim çünkü sorgulayacağını ya da karşı çıkacağını bilirdim.
"ama şimdi sıfırlandığına göre," diyerek kahkaha atıyor. "sanırım bir sakıncası yok."
"hayır tony, düşünmeden sorunlarını çözemezsin ki tony, bu kişiden kişiye göre değişir tony." diye elindeki bıçağı sallayıp taklidimi yaparken gülümsüyorum hafifçe.
ikinci dometese geçerken tekrar konuşmaya başlıyor.
"insan bir süre sonra düşünmekten korkmaya başlıyor." dedikten sonra duraksıyor, aklına bir fikir geldiğini anlıyorum. "ya da belki de, düşünmekten değil, düşünürken ortaya çıkan gerçeklerden korkuyordur."
başımı sallayarak onaylarken tencereyi çıkarıp tony'ye veriyorum, buzunun erimesi için konulmuş eti alıp tahtayı tony'nin elinden çekerken bu sefer o tezgaha tırmanıyor. kesilmiş domateslerin olduğu kasenin yanına buzdolabındaki rendelenmiş domates şişesini koyarak eti kesmeye başlayıp konuşuyorum.
"birçok şeyi düşündükten sonra anlarsın zaten, eski steve o kadar da haksız değilmiş."
o, nefesinin altından gülerken devam ediyorum.
"belki uyandığında her şeyi unutmuş olabilirsin ama," dediğimde bu sefer kahkaha atıyor ve en azından espri yeteneğini kazanmış olduğumu söylüyor. "birine aşık olarak uyanmazsın. üstünde düşününce aşık olduğunu fark edersin, yanlış mıyım?"
tony kafasını hafifçe sallarken cevaplıyor: "yeterince korkulacak bir durum."
gülümseyerek kestiğim etleri tencereye atıyorum, tony'nin yönlendirmesi ile patlıcanları soymaya başlayarak soruyorum.
"eski steve aşktan korkar mıydı?"
bir anda gelen sual ile tony dumur oluyor, hızlıca toparlayışı da gözümden kaçmıyor.
"eh, ben senin kadar net sormadım- hatta hiç sormadım ama korktuğunu biliyordum. aşktan neredeyse herkes korkar."
kaşlarımı kaldırarak vücudumun bir kısmını ona doğru çeviriyorum.
"neredeyse demene mi takılayım, aşktan korktuğunu neredeyse itiraf etmene mi?"
iki sorumu da resmen elinin tersiyle iterek soruma soruyla karşılık veriyor.
"ateşten kaçmaz mısın?"
bir anlığına duraksayıp ona bakıyorum ilginç sorusunun ardından.
"aşktan anladığın şey bu mu, ateş? klişelere mi dalacaksın; ilk önce kıvılcımdır ama sonra giderek büyür falan?"
"beni bu kadar küçümsemene çok üzüldüm açıkçası."
"hayır, üzülmedin."
"hayır, üzülmedim."
bir süre konuşmayınca kafamı kaldırıp hmm'lıyorum.
"eski steve biraz ilkeldi." diyor dudaklarını birbirine bastırarak.
"aşktan korktuğu kadar onu bastırmaya çalışır, hatta bazen nefret ediyormuş gibi davranırdı, çok da iyi bir oyuncu değildi.""nefret de su mu o zaman?"
hızlıca anlamamın hoşuna gittiğini anlıyorum, dediklerini açıklaması için ona zaman veriyorum.
"demek istediğim, ateşten -yani aşktan- herkes kaçar, birine kapılmaktan herkes kaçınır, ama küçüğünden, kıvılcımdan -yani hoşlantıdan- kimse korkmaz, ayağını sallarsın ve geçer.
ateş öyle değildir, bir anda seni içine alır ve kaçışın yoktur, uzak durursun. kurtulursan büyük etkileri olur, bazı parçaların eskisi gibi olmaz. kavga sırasında en kullanmaman gereken maddedir.
ya üstünü kapatırsın, ya da tersi, yani nefret ile söndürmeye çalışırsın bitirmek için aşkı.""sen hiç aşık oldun mu peki?"
"biri hakkında çok fazla düşündüm. sonra neden onun hakkında çok fazla düşündüğümü düşündüm. aşık olduğumu fark eden son kişi oldum. sonra benim yüzümden başına bir olay geldi, her şeyi baştan almaya çalışıyorum şimdi. değmemiş o kadar düşündüğüme, anladığım an bırakmalıymışım, hala da düşünmemem gerekiyor ama beynim beni dinemiyor ki."
dudağımı ısırarak doğradığım patlıcanları sirkeli suda beklemeye koyduğumda, tony morali düşmüş haliyle devamını natasha'nın yapabileceğini, kendisinin dinleneceğini söylüyor.
başımı sallamakla yetiniyorum.
