Ayağıma takılan çalıları zorda olsa üstümden attıktan sonra geldiğimiz yere baktım daha önce rüyamda gördüğüm kırlara gelmiştik. Kır tıpkı rüyamdaki gibiydi. Oldukça göz alıcı çiçeklerle dolu ve huzur vericiydi.
Gözüme takılan beyaz çiçeğin yanın gittiğimde içinde pembe küçük tomurcukları ve onu çevreleyen turuncu uzantıları dikkat çekiciydi ama çiçeklerle ilgili bilgimin fazla olması bu çiçeği tanımama yetmedi.Theo: Hadi hızlan yolu neredeyse yarıladık.
Theo'nun sesiyle daldığım düşüncelerden çıktım ve yolun sonunu görecek olmanın heyecanıyla daha da hızlandım.
Kırların sonunda daha önce çıktığımız ormanın devamı vardı.
Tıpkı diğer orman gibi ıssızdı.Bir süre daha yürümemizle karşımıza patika çıktı. Bununla birlikte bir çeşit müziğe benzeyen seslerde gelmeye başladı.Bu sesler içimdeki merakı daha da perçemledi. Ve hızla patikanın sonuna doğru koştuğumda gördüklerime inanamadım.
Kasaba gibi bir yerin meydanına gelmiştim ve müziğin kaynağıda burada dans eden insanlardan geliyordu.
Giyimleri günümüz dünyasından ziyade geçmiş dönem kıyafetlerine benziyordu.
Kadınlar ayak bileklerine kadar gelen oldukça zarif elbiseler giymişlerdi ve neredeyse her renkten elbise vardı. Erkekler ise dönemin tarihini bozmak istemezcesine gömlek ve kumaşını tam olarak ayırt edemediğim pantolonlarıyla oldukça uyumluydular.
Bunun üzerine kendi üstüme baktığımda dizimin 5 cm altında olan ve yer yer uçları yıpranmış beyaz bir elbise giydiğimi gördüm.
Onların yanında oldukça sönük duruyordum.Bu durum istemsizce üzülmeme sebep oldu.O kadar dalmıştım ki müziğin kesildiğini ve insanların bana pür dikkat baktığını yeni fark ettim.
İçlerinden orta yaşlı ve iri yapılı bir adam bana doğru ilerleyince istemsiz geri adım attım.Adam: Sakin ol, sana bir şey yapmayacağım sadece seni buralarda daha önce görmedim.
Söyledikleriyle duraksadım ve ne söyleyeceğimi bilemediğimden başımı Theo'ya çevirdim ama yerinde yoktu.
Çevremi kontrol ettiğimde hiçbir yerde olmadığını gördüm. Bu durumda yalnızdım ve Theo dediği gibi yoldaşım değildi. Öyle olsaydı daha önce söylediği gibi yanımda olurdu.
Adamın hala benden bir cevap beklediğini görünce konuşmaya başladım. Ama sesimin titremesine engel olamadım.Loya: B-ben bilmiyorum.
Tam cevap verecekken nal seslerinin gelmesiyle kenarı çekildi. Seslerin sahibine baktığımda karşımda iki atlı duruyordu. Sanırım kasaba halkı onlara haber vermişti. Gelenlere dikkatli baktığımda biri kız diğeri ise erkekti.
Yanımdaki adam elini göğsüne götürüp yavaşça eğildi.Adam: Majesteleri
Adamın söylediğiyle korkuma engel olamadım ya gelenler beni bir zindana kapatırsa yada öldürürse sonuçta ne yaparlarsa yapsınlar onlara gücüm yetmezdi hemde kimse yardım etmezdi. Çünkü adamın söylediğine göre karşımdaki onların lideriydi.
İkisinde atından indiler önde adamın majesteleri dediği erkek vardı.
Boyu uzun ve çokta iri olmamakla birlikte ideal bir vücudu vardı.
Üstünde dışarıdan hafif görünen ve çokta korunaklı durmayan bir zırh vardı. Yüzü ise daha önce dünyada gördüğüm hiçbir yüzle kıyaslanamazdı. Rüzgarla ahenkle dans eden beyaza kaçan sarı şaçları, zümrüt yeşili gözleri ve onlara itaat ediyormuşçasına etrafını çevreleyen gür kirpiklerinin yanında yüzünü tamamlayan burnu ve oldukça belirgin yüz hatlarıyla birçok kızın kalbini yerinden hoplatabilirdi.
Dalgın dalgın adama baktığımı elini yüzüme doğru sallamasıyla fark ettim ve yüzümün kızarmasına engel olamadım.*İyi misin?
Loya: E-evet
Ardından bir önceki adamın söylediğini tekrar ederek beni burada daha önce görmediğini söyledi. Sonrasında ise nereden geldiğimi sorduğunda verecek cevap bulamadım ve çaresizce gözlerimi ayaklarıma çevirdim. Bir süre duraksadıktan sonra derin bir nefes alarak onu takip etmemi söyledi ve atına doğru ilerledi, onunla birlikte kızda atında doğru hareket etti.
Söylediğine uyarak onu takip ettiğimde atına binmesiyle duraksadım. Daha önce bir ata binmemiştim. Bana yardım etmesini umarak ona baktığımda anlamış olacak ki yüzüne çok yakışan tebessümüyle binmeme yardım etti.Arkasına binmemle atını hareket ettirdi. Daha önce ata binmediğimden sıkıca ona tutunduğumda hafifçe güldüğünü duydum ve daha da utanarak geriye doğru kaydım.
Bu sırada beni tekrar yanına çekti.*Birazdan hızlanacağım düşmeni istemem.
Söyledikleriye hızlıca ona daha çok yaklaştığımda bu sefer gülmedi ama burnuma gelen kokusu beni mest etmeye yetmişti. Kokusunu tanımlayamazdım daha önce aşina olmadığım bir kokuydu. Huzur verici ve güvende hissettiriyordu.
Birkaç sokak sonra atın durmasıyla ondan uzaklaştım, yere indikten sonra beraberinde beni de indirdi. Seyis olduğunu düşündüğüm adam atların ikisinide alarak uzaklaştı.Yanıma baktığımda orada olmadığını aksine ilerlediğini görünce onu takip ettim ama gördüklerimle duraksadım. Karşımda bir saray vardı o kadar doğaüstü ve ulaşılmaz görünüyordu ki.
Hayranlıkla sarayı incelemeye devam ederken omzuma konulan elle sıçradım, elin sahibi bizimle gelen kızdı. Bana sıcacık bir şekilde gülümsediğinde.
Onunda çok güzel olduğunu fark ettim. Yüzünü sarmalayan kıvırcık saçları, kehribar rengi olduğunu düşündüğüm gözleri ve onunla bir bütün olan dolgun dudaklarıyla ilgi çekiciydi.*Hadi ne duruyorsun beni takip et.
Söylediklerine bir itaatkar gibi uyup onu takip ettim.
⛪⛪⛪⛪⛪⛪
Bir bölümün daha sonuna geldik.
Umarım beğenmişsinizdir.Eğer isterseniz gelecek bölümlerde
karakterlerin fotoğraflarının olduğu bir bölüm yayınlayabilirim.Yorumlarınızı ve beğenmeyi ihmal etmeyin.
Sağlıcakla kalın:)
Düzenlendi✓
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÉVEIL
FantasyHer adımımla beni çağırıyormuşçasına havayı delip geçen okyanusun dalgalarıyla uçurumdan aşağıya okyanusun derinliklerine çekiliyordum. Duyduğum acı verici seslerden kurtulmak için bedenimi okyanusun derinliklerine bıraktım. Kurtuluşum olduğunu sand...