Duyduğum bu ses hayallerime çelme takarken küçük bir kız çocuğu gibiydim dizleri kanayan. Bu hayatın kaçıncı kazığıydı. Acaba bu sefer düştüğümüz yerden kalkabilecek kadar güçlümüydük. Yada o yaralarla devam edebilecek miydik adım adım ölüm fermanımıza.
Gözlerine bakmaya korktuğum adam tam karşımda duruyordu. Nedendir bilinmez insan ona bakarken kendisini bir girdapta hissediyordu.
Beni hala görmemiş olduğuna şükrederken o da gidip yerine oturdu. Allah'tan arka sıralardaydım. Başımı iyice sıraya gömdüm. Bu sırada o da ders anlatmaya başladı.
Ders anlatış şekli o kadar profesyonel duruyordu ki insan dersi sevmese bile sırf o anlatıyor diye dinlemek isterdi. Sesindeki tını, konuşma şekli fit vücuduyla uyum sağlıyordu. Taktığı gözlük ona ayrı bir hava katmıştı. Sonra birden : "Bu soruya sen cevap ver Rayiha." dedi. Bir dakika. O bana mı seslenmişti. Yavaşça ayağa kalktım. Ne sormuştu ki? Tahtaya baktım ama hiçbir şey yazmıyordu. Bir süre sessiz kaldım. Sanırım o da cevap veremeyeceğimi anladı ve başka birinin ismini söyleyip ondan cevap vermesini istedi.
Ders sorulu cevaplı ilerlerken sonunda bitmişti. Hemen eşyalarımı alıp sınıftan dışarı çıktım. Koridorda ilerlerken birden kolumun tutulması ile sendeledim. Kolumu tutana baktığımda karşımda onu gördüm.
"Biraz konuşalım mı?"
"... Tamam.. olur."
Birlikte bahçeye çıkıp boş bir çardağa geçtik. Konuşmaya başladı:
"Bak neler olduğunu biliyorum... Yani hastalığını. İstersen sana yardım edebilirim. Tanıdığım dokt..." Karşımda bana o kadar dikkatli bakarak konuşuyordu ki söylediklerini biraz geç idrak etmiştim. Araya girerek sözünü kestim:
"Neden yardım ediyorsun bana. Ben kimsenin yardım etmesini istemiyorum ki." Gözlerindeki hayal kırıklığını görebiliyordum. Beni düşünmesi çok inceydi ama hiç tanımadığı birisine karşı neden bu kadar ilgileniyordu ki.
"Sadece kendimi suçlu hissediyorum."
"Kendini suçlu hissetmene gerek yok. Eğer sen o yumruğu bana atmış olmasaydın ben hastalığımı öğrenemeyecektim ve daha fazla büyümüş olacaktı. Aksine sana teşekkür etmem gerekir." Kafasını iki yana sallayarak: " Hayır teşekkür etme. Ben yine de kendimi suçlu hissediyorum. "dedi.
" Bir dakika sen benim hastalığımı nereden öğrendin?"
"Annenle konuştum. Eğer ameliyatı kabul edersen o yapacakmış. Tecrübeli bir doktor sonuçta ama benim yurtdışında mastır yapmış arkadaşlarım var." Birden kaşlarım çatıldı. Az önce ne demişti. Kalbime inceden bir sızı girmeye başlamıştı. Başım dönüyordu ve ben hiçbir şey düşünemiyordum şuan. Evet anlamıştım, ben düştüğüm yerden kalkamıyordum. Babamın dediği kadar güçlü değildim. O bunları söylüyordu ama ben doktorumun annem olduğunu anladığımdan beri dinleyemiyordum ki. Ne demek annem.
Varlığını unuttuğum, beni anne şefkatinden mahrum bırakan, her gece başımı yastığa koyduğumda hiç görmediğim yüzünü kendi hayallerimle süslediğim insan şimdi benim doktorummuydu. Beni tümörden annen mi kurtaracaktı? Gözlerimden yaşlar dökülmeye başlayınca Rüzgar farkedip sustu ve neden ağladığımı anlamaya çalıştı. Yanıma gelip başparmaklarıyla gözyaşlarımı silmeye başladı.
"Neden ağlıyorsun Rayiha?"
"Ben..." ağzımdan bir hıçkırık kaçtı. ".. doktorumun annem olduğunu bilmiyordum."
Bir an anlamayan gözlerle bana baktı. Sonra ağzının içinde bir küfür mırıldandı. Beni kendisine çekerek kollarını bana sardı ve başımı göğsüne yaslamamı sağladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Râyiha-i Rüzgar
Roman pour AdolescentsAyaklarımın altındaki o incecik kum sanki pamukların üzerinde yürüyormuşum gibi hissettirdi. Üzerime ne zaman giydiğimi bilmediğim uzun ve beyaz elbisemin uçlarını kavrayıp hafifçe kaldırdım. Su dizlerime gelmeye başladığında aniden boynumda hisse...