"Ah,Hloggar yalvarırım, yalvarırım yapma."
"Neyi ? Bunu mu canım ?"
Kılıç yere düştü, bulunduğu yerde bir anda kan deryası oluşmuştu bile.
"AHHHHĞĞĞ!"
"Hadi ama Onsern, sadece elini kestim, seni bu kadar az bir acı öldürmez ya, güçlü adamsındır sen, her şeye bağırmazsın."
"Seni, seni..."
"Eeee, beni ? Ne oldu Onsern, beni ezeceğin bir elin yok mu artık ? Aaa, diğer tarafta da varmış, artık o da olmayacak."
Hloggar tam diğer tarafa da kılıcını indirmek üzereyken, Milos'un dingin sesi duyuldu.
"Tamam, Hloggar. Diğer elini ona bırak, bir tanesinin acısı geçince alırsın. Bu köpekleri saraya götürmemiz gerekiyor, biliyorsun."
Milos'un diğer elinde Leydi Emilia'nın bayılmış bedeni vardı. Kıyafetlerinin çoğu yanmıştı ve ondan kötü bir koku yayılıyordu.
"Tüh, bir dahaki sefere Onsern."
Elini yumruk yaptı Hloggar, daha sonra da gücünü ayarlayıp Onsern'in yüzüne geçirdi. Çok ciddi bir yara açmak istemiyordu. Yaralı elinin daha fazla kanamasını önlemek için bir bez sardı ve daha sonra onun ağzına bir hap koydu.
"Gidelim."
Milos konuştu ve Hloggar'da kafasını salladı. Ardından ikisi de kayboldu.
****
Başkentte, Kraliyet Sarayı'nın kabul salonunda,
Tüm lordlar toplanmıştı, kabul salonunu ölüm sessizliği kaplıyordu. Büyük bir tahtın üzerinde, bir kişi oturuyordu. Saçları omuzlarına geliyordu, birkaç teli beyazlamıştı, gözleri merak doluydu, kanca bir burna sahipti, gözünden çenesine kadar bir kılıç kesiğinin izi hala duruyordu. Aurası tüm salonu doldurmuştu. Kimse kafasını kaldırıp o adama bakmaya cüret edemiyordu.
"Milos, durumu anlat."
Milos, oturduğu yerden kalktı. Gözleri hala yere bakıyordu. Dingin sesi gitmiş, yerine ürkek bir insan gelmişti.
"Majesteleri, son zamanlarda sizin de ismini bolca duyduğunuz, Quintilius Hanesinin başındaki adam, can dostum, biricik kardeşim Hloggar, Hindergrass'ın kurtarıcısı, elimizde kalmasını sağlayan kişiyle beraber, genelleşmiş toplantılarımız yapıyorduk. Geçen sefer ilk defa kabul salonuna geldiğinde, Hindergrass'ın kurtuluşunu bize anlattığında, birkaç olayın gözünden kaçmadığını bana bahsetti. Bizim ulu krallığımızın topraklarına güç kattığında, durumdan memnun olmayan bazı kişilerin bakışları, öldürme istekleri gözünden kaçmamıştı. İyi bir gözlem ve tahmin yeteneği olan sevgili dostum, bu konuda şüphelendiğini bana söyledi. Daha sonra da plan yaptık, ikiliyi birkaç haftadır takip ediyorduk, aslında sadece bu ikisi yok, diğer dört kişinin raporları da buradadır."
Daha sonra belinden bir ferman çıkardı Milos, yürüdü ve krala verdi, yerine dönünce ise konuşmaya devam etti.
"Diğer dördü bizim için daha önemsizdi, bu yüzden onlara hiçbir şeyi belli etmedik ve bu toplantıya gelmelerini sağladık. Fermanı okuduktan sonra onları tutuklayabilirsiniz.
"Devam et."
"İkili birkaç kere buluştu. Buradan birkaç bin kilometre uzakta, Nahov Köyü denen bir köy var. Nüfusu birkaç yüz kişi, oraya belli olmadan gitmek istediler. Ancak Emilia'nın aksine, Onsern gayet rahat davranıyordu. Kimsenin buna karışmayacağına emin gibiydi. İkisi biraz aralıklarla bir kulübeye girdiler, biz de onları dinleyebileceğimiz sakin bir yere geçtik ve sözlerini dikkatle dinledik. Krallığımızın yeterince bu dünyada kaldığını söylüyor, bir iç isyan planlıyorlardı. Bizzat Onsern yeni alınan bölgelere adamlarını yerleştirmiş, halkı isyana sürüklemek için uğraşıyordu. Daha sonra benim küçük yeğenim üzerinden plan yapmaya kalkıştı, ancak Emilia onu durdurdu çünkü böyle bir şeyin olmayacağını biliyordu. Geceleri hırsızlık, tecavüz gibi olayların artmasını sağlayan kişi bizzat Onsern'di. Vatanımızın geleceğine karşı komplo kurmuş, bizim aziz tarihimizi yıkmaya çalışmıştı. Diyeceklerim bu kadardır, Majesteleri."
"Tamam, Onsern. Anlattıklarını düşüneceğim, askerler ! Emilia ve Onsern'i en dip hücrelerimize hapsedin. Ayrıca Lord Ronald, Leydi Kath, Lord Lambert ve Lord Tamond'u tutuklayın, yargılarını daha sonra yapacağız. Çıkabilirsiniz !"
Herkes Kral'a selam verdi ve oradan ayrılmaya koyuldu.
****
"Hahahaha, Milos bu yaptığımız krallığımız için çok iyi oldu."
"Tüm krallık sana borçlu Hloggar. Bizi önemli bir tehlikeden kurtardın, ne yapsalar sana borçlarını ödeyemezler. Umarım Majesteleri sendeki ışığı farkeder."
"Boşver bunları dostum, Eniel Krallığı çok yaşasın bana yeter."
"Şimdi, ne yapıyoruz dostum ?"
"Gümüştaş'a geri dönüyoruz tabii ki. Ve sende benimle geliyorsun, daha yeğenini hiç görmedin bile ? Nasıl amcasın sen ?"
"Oh, haklısın. Kısa bir gezinti iyi olurdu aslında. Hadi, gidelim. Krallık kararları sonuca bağlayınca bizi çağıracaktır."
*****
*TOCK* *TOCK* *TOCK*
Kapının vurulma sesiyle birlikte, dinlenmekte olan Adolph, yattığı yerden kalktı. Evdeki hizmetçilerin hepsi izindeydi ve özellikle başka hizmetçi alınmamıştı. Annesi mutfakta yemek hazırlamakla meşguldü.
Kapıya ulaşınca yavaşça kulpunu çevirdi ve ince bir sesle beraber kapı açıldı, karşılaştığı şey iki çift bacaktı. Daha sonra kafasını kaldırma isteği duydu küçük çocuk.
"B-baba, babam gelmiş ! Hoşgeldin baba ! Anne babam geldi !"
"Hahahaha, sakin ol evlat, misafirimiz var görmüyor musun ?"
Adolph, sarıldığı babasından uzaklaştı ve yandaki adama baktı. Adamın yüzünde geniş bir gülümseme vardı ve heyecanlı olduğu her halinden belliydi.
"Baba, bu amca kim ?"
"Milos, tanıt kendini."
Merhaba küçük dostum. Ben Milos Aldmin......."
*****
Evvet dostlar, günün üçüncü bölümüyle karşınızdayım. Hepinize keyifli okumalar dilemeden önce bir konuya parmak basmak istiyorum. Bu bölümle beraber üç günde altı bölüm yayınlamış oldum. Ne kadar kitlemden mutlu olsam da şuan 134 okunmadan gidiyoruz. Eminim ki sizin de yardımınızla beraber bu sayı artacaktır ancak beğendiyseniz kitabımı arkadaşlarınıza tavsiye etmenizi istiyorum. Böyle yaparsanız bana daha çok yazma isteği sağlayacak ve beni mutlu edeceksiniz. Şimdiden teşekkür ederim :D İyi okumalar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Göklerin Ötesindeki Tanrı
FantasyGöklerin şenliği kutsarken etrafı,kanın deli kokusu sarmıştı dört yanı. Kızıl şelalenin içindeki kesilmiş kafalar,kollar bacaklar toplamıştı akbabaları. Tek bir kızıl vardı ayakta kalan,yorgun gümüş gözleri zaferle dolu,hırpalanmış vücuduysa kanla k...